SONLAR DA İLKLER KADAR GÜZEL OLMALI
Yaşam nefes aldığımız sürece yürümek zorunda olduğumuz bir yoldu. Hayal ve gerçeği, hüzün ve sevinci ile sürekli değişen sahnesi ve değişen oyuncularının doğaçlama bir oyun perdesiydi. Yaşam tüm yorgunluklara rağmen güzeldi. Güzeldi çünkü güzele eğilimimiz vardı. Güzel de çirkin var olduğu için vardı.
Nefes alıyor ve güzele olan yatkınlığımız ile yaşarken ilerlediğimiz bu yolun ilkleri ve sonları da vardı. İlkler, ilkler güzeldi. Alınan ilk nefes, ağızdan çıkan ilk baba kelimesi korkuyu henüz bilmeyen narin vücudumuzun cesaretle attığı ilk adımı ve daha nice ilkler… İlkler başlangıçtı ve bizler her başlangıca umut ve mutluluğu sığdırırken sonlara hüzünden başka bir şey sığdıramadık. Sonlar yeni başlangıçların habercileri değil miydi ? Yeni başlangıçlar ise yeni umutlar ve mutlulukların?
Her sonun ardından gelen bir yeni vardı ve yenilikler umut ve mutluluk gibi güzellikleri içinde barındırdığı sürece sonlarda ilkler kadar güzel olmalıydı. Biten lisenin getirdiği alışılmış ortam ve dostluklardan ayrılmanın vermiş olduğu buruk hüznün ardından gelecek olan üniversite hayatının ve kazanılacak yeni dostluklarında habercisi olduğu gibi, hayatımızdan çıkan her insanın yerine gelen değer kıymet bilen insanlar gibi, açlıktan sonra gelen tokluk gibi ve saymakla bitiremeyecek kadar gibi varken hala sonlara hüzün yüklemenin mantıklı tek bir yanı olmadığı için hüzünlenmeyi bırakın çünkü sonlarda ilkler kadar güzel olmalı…