SÖNMEYEN BİR IŞIK YAKALIM
Bizler neden günden güne sönmekte olan umut ışığının canlanıp yeniden kalpleri aydınlatması için uğraşlara girmiyoruz? Evet değerli okurlarım, günden güne sönmeye devam ediyor yüreklerimizi aydınlatan umut ışığı. Ve bizler bu ışığın aydınlanmasına ,yeniden yüreklerimizi eski canlılığına kavuşturmasına yardımcı olmuyoruz.
Neden bize verilen umudun yok olup bitmesine engel olmak için, elimizden her ne geliyorsa onu yapmanın uğraşı içine girmekten çekiniyoruz?Bir nevi hayatımızı mahvetmek için her gün daha da ısrarcı oluyoruz. Bu ısrarcılığa neden olan şeylerin araştırılması için uğraşlara girmeyi adeta yersiz buluyoruz. Düşmüşüz bir galesizliğe, içinde adeta erimenin gayretine giriyoruz. Halbuki bunların tersini yapsak, kalplerimizdeki canlılığa sebep olan umut ışığını söndürmenin çabasına girmek yerine canlandırmak için etrafımızdaki insanların teşvikini sağlasak, bu kendimiz için yaptığımız hatta yapacağımız en büyük iyilik olurdu. Kalplerimizi umutsuzluğun eline bırakıp, içindeki canlılıkları yok edip, sonlandırmasına seyirci kalmaksa tarifi mümkün olmayan bir acının başlangıcı olmaktır. Daha büyük olan acı ise büyük bir vebal altında kalarak yok olmaktır. Bizler içimizdeki umudun körelmesi hatta yok olup bitmesi için değil, aksine körleşen kalplerin gözlerini açmanın uğraşını vermenin yolunda yürümenin daha doğru olduğu kanaatine varmalıyız. Bu doğruya kendimizi inandıramazsak kalpleri körlük yolunun sonuna en büyük adımla bizler yaklaştırmış oluruz. Bizim yapmamız gereken en önemli şey ,umutsuzluğun yönünü değiştirmesi için ilk önce kalpleri sahte olan duygulardan kurtarmaktır. Bu büyük operasyonun başarıya ulaşabilmesi için başta ihtiyacımız olan inançtır. İnancımız zayıf olursa başarmak şöyle dursun, yolun sonunda hüsrana uğramak vardır.Gayemiz hüsrana uğramadan, inancımızın büyük gücüne dayanarak kalp körlüğünün umutsuzluğun karşısında büyük bir zafer kazanarak muzaffer olmaktır. Bize düşen görevleri bir tamam yaparsak, kalplerde sönmekte olan umut ışığı yerini parlamaya bırakır. Yukarıda da bahsetmiş olduğum üzere kalplerimizi köklü bir inançla doldurup ,insanları kalp körlüğünün ve umutsuzluğun elinden almak ilk görevimizdir. Sonraki görevimiz,vazgeçmek adlı karanlık yolun kapısına kilit vurmaktır. Karanlığın içinde bocalayan yürekleri de durmaksızın aydınlığa çıkarmaktır. İnsanlığın kalbine saplanan umutsuzluk adlı oku söküp atmak ,karamsarlığın kucağından almaktır. Üzerimize düşen ve insanlığa bir borç bilip yapmamız lazım gelen görevlerimiz bunlarla sınırlı değil elbette. Umutla umutsuzluk arasındaki kalın duvarın yıkılmasını sağlayarak insanları umutla tanıştırmak, hayatımızdaki güzellikleri önünde sürükleyerek alıp götüren umutsuzluk selinin önüne bir set çekip onu akmamak üzere durdurmak vesaire. Bizler bu başarıya ulaşır ,insanlığı umutsuzluğun elinden alma zaferini kazanmaya nail olursak, o zaman hayatımızın en önemli savaşından galip ayrılmışız demektir.
Üzerimize düşen görevlerimizi her daim idrak edelim, umutsuzluğun elinden gücünü alıp bizleri yok etmesine izin vermeyelim. Umutsuzluk bizleri değil, biz onu yenerek zaferimizi ilan edelim. Umut ışığının hiç sönmemek üzere parlayarak kalpleri aydınlatması için uğraşlarımızı bitirmeyelim. Bizleri yaratan yüce rabbimiz kerim olan Allah’tan hiçbir zaman umudumuzu kesmeyelim. Şunu demekten de geri bırakmayalım kendimizi, her şerde bir hayır, her hayırda da bir şer vardır. Her anımızı hayırlısını dilemekle geçirelim.
Kalplerdeki körlüğün yok olup sonlanmasında da büyük çabalar göstermekten hiçbir zaman vazgeçmeyelim. Kör kalplerde de sönmeyen bir ışığın parladığına kanaat getirelim.
Bizler kalplerin bir ömür aydınlanması, karanlığın içine sürüklenmemesi, umut ışığından mahrum kalmaması için uğraşlara girmekten ne pahasına olursa olsun çekinmeyelim.
Kalplerde körlüğün ebedi kalmasına müsaade etmeyelim.
Her zaman kalp gözünün açıklığının beden gözü açıklığı yanındaki önemine değinelim.