Sen susuyordun bir tek ben duyuyordum seni. Susuyordun hep ve ben anlıyordum çünkü ellerimle ektiğim, daha toprağın altındayken yeşermeye başlayan umutlarıma benziyordun. Sanki ben seni anladıkça büyüyordun ve sen beni anladıkça. Sen beni anladıkça, beni anladıkça gökkuşakları doğardı içimde; çünkü biliyordum kimse senden daha iyi anlayamazdı beni. Nasıl da başarıyordun bunu, üstelik henüz toprağın altındayken! Ama seviyordum, o toprağın altında büyüttüğüm seni benden başka kimse bilmiyordu çünkü. Onlar senin güneşten yansıttığın ışığın farkına varabilirken yalnızca, sen güneşin ta kendisiydin. Bu yüzdendi bütün gökkuşakları, o karanlık gecelerin seninle son bulması. Bu yüzdendi hep o ağaçlarda açan çiçekler, hepsi senin eserin. Sana yaklaştıkça erirdi tüm buzlarım ve senden uzaklaştıkça üşürdüm hep. Sen hep susardın, ama ben en sustuğun taraflarından yakalardım seni her seferinde. Yönümü kaybettiğim zamanlarda sessizliğinden tanır, sessizliğinin sesini takip ederek bulurdum yolumu. En keşfedilmemiş yönlerine dokunurdum senin ve içinden geçenleri hissederdim içimde. Sen biliyordun ya, bir tek ben anlıyordum seni. Gözlerimi kapatsam da ışığını hissederek buluyordum yönünü. Seni duymasam, duymasam da anlıyordum ve zaten en çok sessizliğini seviyordum. Kelimelerinle ifade ettiklerin bir yere kadar anlam ifade ederdi benim için, ben seni en iyi bu şekilde hissediyordum. Çünkü kalbim kalbine değiyordu sen sustukça ve ben ruhuna dokunuyordum.