Bu vatan için savaşan, bu ülkenin insanlarının iyiliği için mücadele eden, bu topraklara kan ve gözyaşı düşmemesini dileyen ama bütün bunlara rağmen mezarının bile burada olmasına izin verilmeyen insanların simgelerindendir Ahmet Kaya. Duruşuyla, samimiyetiyle ve müziğiyle halkın simgesidir O, hatta halktır!
Ve bu yüzden saldırıldı O’na. Aşk acısı, hasret, umutsuzluk çeken herkesin sesi olan Kaya, Kürt halkının da sesi olarak Kürtçe şarkı yapmak istediği için linç edilmeye çalışıldı. Bölücükle, vatan hainliğiyle suçlandı yıllar boyunca. Oysa O değil miydi binlerce kişiye “Biz bu ülkeyi böldürmeyeceğiz.” diyen? O değil miydi “Ne Türk ne de Kürt gençleri ölsün istemiyoruz!” diyen?
Tek dileği Kürtçe şarkı yapmaktı oysa. Çünkü her kesimden insanın derdini dillendiren Ahmet Kaya, dili yasaklanmış bir halkın sesi olmak istemişti bir de. Hem onların sesi olacak hem de barışa çıkan merdivenlere bir basamak da O ekleyecekti. Biliyordu çünkü; ayrıştırmalar, yasaklar, baskılar, zulümler sadece savaş doğurur. Gerçek bölücülük insanları etnik kökenlerine göre ayrıştırmaktır, ikinci sınıf insan muamelesi göstermektir, onları ezmektir.
Ama bunu Kaya’yı bölücükle suçlayanlar bilmiyordu. O’nun barış için söyleyeceği şarkıyı duydukları an elleri birbirine değil çatal-bıçak ikilisine uzandı. Yıllarca Kaya’nın şarkılarını mırıldanan dudaklar bir anda O’na karşı takınılan “vatanperver” bir tutumla marşları mırıldandı. Yıllarca listelerin zirvelerinde şarkılarını yayınlayan gazeteler O’nun için hakaret dolusu manşetler attılar. Sonuç olarak elbirliği ile burada yaşamasına olanak tanımayıp kovdular. Yıllarca Paris’te yaşayan Kaya’nın “yorgansızlıktan, sobasızlıktan değil vatansızlıktan” üşümesine sebep oldular. Öldüğünde çok sevdiği bu topraklara gömülememesine sebep oldular.
O gece sahneye çıkıp marş söyleyenler, çatal-bıçak ikilisini kendilerine alet edenlerse hala buralarda. Bazıları haberci, tamamına yakını “sanatçı”. Ferdi Tayfur, Berna Laçin,Zara, Hande Ataizi, Ebru Gündeş, Muazzez Ersoy, Serdar Ortaç, Emel Sayın ve daha bir çok kişi. Ve hatta filmleriyle Kürt halkının problemlerini göstermeye çalışan ‘Halk Kahramanı’ Mahsun Kırmızıgül. Ama çok iyi bilsin ki biz o insanları Güneşi Gördüm’den değil Ahmet Kaya’nın “ben bu silah sesini nerde duysam tanırım!” dizelerinden tanırız. Biz Mucize’yi şaşırmadan izleriz çünkü biz o insanların dertlerini o tok ve gür sesten biliyoruz zaten.
Şimdi hepinize söylüyoruz ki özür dilemeyin. Kabul etmedik, etmiyoruz ve bundan sonra da etmeyeceğiz. Sizler bunun vebaliyle kendinizi paralarken, bizler rakı kadehlerimizi tokuşturup Şafak Türküsü’nü dinleyeceğiz.