Babamın ölümünün üçüncü yılıydı o gün. Sabah uyandığımda üç yıl önceki çaresizliğimle beraber uyanmıştım. Üç yıl boyunca öğrenememiştim babasız yaşamayı, öğreneceğimi de sanmıyordum. Hem öyle olur babalar öldükleri zaman çocuklar bocalar, bu bisiklet sürmeyi öğrenirken babanın bisikletin selesini tutmadığını anladığın zamanki bocalamayla aynıdır, biraz sonra düşeceksindir. Kahvaltı etmeden çıktım o gün evden. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama denizi görmek istiyordum. Sonra kendimi Galata Köprüsünün korkuluklarına yaslanmış buldum. Vapurun, martıların, kornaların, tramvayın yaylarda çıkardığı gıcırtının sesi kafamın içindeydi. Babamın sesini unutmuştum ya da o sesler hatırlamama izin vermiyordu. Sigara içmiyordum ama üç yıldır olduğu gibi o gün yine babamın içtiği sigaradan aldım, o gün o paket bitecekti. Sigarayı kibritle yakıp, babam öyle yapardı, Galata Kulesine doğru amaçsızca yürümeye başladım. Bir ara bir dükkanın camında kendimi gördüm. Ne kadar yaşlanmıştım öyle ve ne kadar babama benziyordum. Olur, bazen insan otuzuna gelmeden yaşlanır, ben yirmi beşimde yaşlanmıştım. Sekizinci sigaramı on ikinci kibrit çöpüyle yakmıştım. Babam sekizde sekiz yapardı. Çünkü babalar her şeyi en iyi şekilde yapar. Serkan’ı aramak geldi aklıma ama telefonumu yanıma almamıştım. Acaba annem kaç kere aradı? Merak etmiştir çok. O da babamı düşünüyor mudur? Fatiha okumuştur, benim yerime de okusun. Madem Serkan’ı arayamıyordum çalıştığı kafeye giderdim ben de, öyle de yaptım. İçerisi çok kalabalıktı. Serkan kapıdan girdiğimi görmüştü ama yanıma gelemedi çünkü elinde on sekiz numaralı masanın siparişleri vardı. Yirmi altı numaralı masa boştu, oraya oturdum. Serkan biraz sonra yanıma geldi. Sıkı sıkı sarıldık. Acaba babamın ölüm yıl dönümü olduğunu biliyor muydu? Sanmıyorum.
“Nereden estin böyle?” dedi.
-Bilmiyorum, dolaşıyordum aklıma geldin ben de bir uğrayayım dedim, uzun zaman oldu görüşemiyoruz.
– öyle vallahi kuzen, iş güç koşturmaca bilirsin.
-Ne içersin? Karnın aç mı?
– yok değil, bir kahve getiriver bana tek şekerli, sütsüz olsun.
Bugün babamın günüydü ve babam kahvesini tek şekerli sütsüz içerdi. Babam yanımda olsaydı ben çay içerdim. Yedi dakika sonra Serkan benim kahvemi getirdi. Teşekkür ettim. Sonra cam kenarındaki altı numaralı masayı göstererek; “ben şu masanın hesabını alıp hemen geliyorum.” Dedi. Yanıma geldiğini fark etmedim, dalmıştım.
-ne o, niye durgunsun?
-bilmiyorum.
-anlat, belki çözeceğimiz bir şeydir.
-sanmıyorum.
-yahu sen anlat.
-babama tek şekerli, sütsüz bir kahve getirebilecek misin?