İnsanın, içine doğduğu hayat şartlarına yaptığı her müdahale bir inkılâptır. Eğer bu şartları radikal bir kararla değiştirirse bu bir devrimdir.
Tekil bir devrim.
Ve işte bir insanın bu dünyada, ömrü boyunca yapıp yapabileceği en büyük iş budur. Belki başka bir insanın fikirlerine saldırmak, bunları alabora etmek, onu kendi safına çekmeye çalışmak en zor iş gibi gelebilir. İnsanlar sana hak verdiklerinde, zafer kazanmış ve zaferi tüm orduya tattırmış bir kumandan gibi gururlu hissedebilirsin. Ama asıl zafer fikirlerindeki çürükleri bulmak ve bunları onarmaktır. İşte bir insanın yapabileceği en ilginç iş de budur. Kendine savaş açmak ve kazanmak.
İnançlarını sorgulamak kafirliğe atılmış bir adım olmamalı mesela. Kendini sınamaktan korkmamalı insan. Sorgulamalı. En başta kendini sorgulamalı. Her gün yaptığı bir işi ne zamandan beri yaptığını, ne için yaptığını ve gerçekten bunun kendisine bir faydası olup olmadığını irdelemeli. Sevdiği insanlara bakmalı. Neden onları seçtiğine bakmalı. Gerçekten sevip sevmediğine… Ve oradan asıl soruya geçmeli, sevmek gerçekte nedir?
Seviyor muyuz? Seviliyor muyuz? Eğer tüm bu sorgulamalara rağmen yaşantısının, inancının arkasındaysa o zaman gerçekten yaşamış ve gerçekten inanmış demektir.
Yoksa, herkes aynı hayatı yaşıyor. Kâh kendini hayata adapte ederek kâh hayatı kendine adapte ederek. Ama sonuç olarak yaşadığımız hayatlar bir yaşam biçiminin çeşitli versiyonları. İstisnai insanları bunun dışında tutuyorum elbette. Çünkü onlar başkalarının onlara verdikleri gözlüklerle bakmazlar hayata. Aile yaşantılarını, dikte edilen kuralları, hukuku, devlet yaptırımlarını, toplumsal konsensüsü, ”normal” adı altında lanse edilen her şeyi bir kenara bırakır Allah’ın onlara verdiği gözlerle bakarlar etraflarına. Kendilerine. Çünkü bir şeyleri değiştirmenin tek yolu budur; sıfırdan başlamak. Bir düşünceyi daha önce hiç düşünülmemişçesine düşünmek. Senden önce hiçbir insan bu yeryüzüne ayak basmamışçsına yürümek. Keşfetmeye meyletmek ve her şeyi kurcalayan bir çocuk gibi meraklı olmak… Bu farklı olmaya çalışmak değil fark olmaya çalışmaktır. Başka bir yaşam formunu aramaktır. Belli kıstaslar olmasaydı hayatı nasıl değerlendirirdim diye düşünmek, yaşayan bir insanın en büyük lüksüdür. Başta ucuz bir lüks gibi görünse de bunun da bir bedeli vardır. Belki de çok ağır bir bedel.
Farklı yaşamak bir kenarda dursun, kendi hayatını yaşamaya kalkışan insanlara bak. Hani neredeler?
Göremezsin, çünkü kabul görmezler. Göremezsin, çünkü farklılık yalnızlık getirir. Göremezsin, çünkü artık yoklar. En başta kendileri olmak üzere tüm dünya hayatına ve bu dünya hayatını yaşadığını sanan tüm insanlara açtıkları bu savaşta kimse onların müttefiki olamaz. Bu yüzden kendi cephelerini inşaa eder ve mevzilenirler. Herkesin inziva dediği aslında bir savaştır ve inzivaya çekilme kalıbı düpedüz saldırıya geçmeyi temsil eder.