TETSUGAKUMONO
Tahta duvarları okşayıp geçen rüzgarın sesiyle irkildi, kaç aydır bu sandalyenin üstündeydi hatırlamıyordu, uçları yırtık perdenin bir kısmını açtı, siyah gökyüzüne bakıp mavi hayaller kurdu. Kırık pencerenin tozsuz tarafından uzaklara baktı, bulutlar güzel günler kadar uzaktı. Perdeyi pervasızca kapattı. Tabandaki tahtaların çıkardığı gıcırtı senfonisinden sıyrılıp kapıyı açtı, sonunda ormanlık bir alan olan yola girdi ve yürümeye çalıştı. Çalıştı çünkü yürümeyi unutmuş gibiydi, bacakları yıllardır tutsak olan bir kuş gibi ondan bağımsız hareket ediyordu.
Ormanın başına gelmişti, ormana attığı ilk adım atmosferden uzay boşluğuna atılmış bir adım gibiydi. Boşlukta hissetti kendini. Ormandaki tek ses ayağının altında ezilen yaprakların sesiydi. Her çıtırtı da bir düşünce kırılıp düşüyordu. Sonra rüzgar esti, durdu. Rüzgar bir şey fısıldamıştı kulağına. Sanki “Beyninin istediği gibi değil, kalbinin istediği gibi yaşarsın” demişti. Ama neden bir zamanlar “herşeyim” dediğimiz insan, bir süre sonra kalbimiz de hiçbir yeri işgal etmez diye aklından geçirip kalbinin isteklerinin pek te akıl kârı olmadığını anladı. Ufak bir hüzün kapladı içini. Madem herkes gidecekti, boşuna mıydı bu mavi gökyüzü ?
Yağmur yağmaya başlamıştı. Bütün vücudunu elgin bir üşüme işgal etti. Yalnızlık bile bu kadar üşütmemişti içini. Biraz daha ıslanmak istedi, çünkü hissetmek istemiyordu yalnızlığın soğukluğunu. Yürümeye devam etti. Pek sonra fark etti ki gece olmuştu. Gökyüzünün mavisine aldanıp, gecenin karanlığında kaybolmuştu. Belki de gecenin karanlığında kaybolduğu bugün “iyi günler göreceğim” dediği dünlerin yarınıydı. Denizin mavi olduğuna inandığı gibi inanmıştı iyi günler göreceğine. Fakat “biz size geri döneriz” diyenler kadar yalancıydı hayat. Kiminle hayal kurduysa hepsi kaybolmuştu aklının ücralarında. Bazı insanların, ne kadar değer verse de yine değersiz insanları seveceğini anlayıp hepsini gecenin karanlığına gömdü. Ormanın sonuna geldi. Sık yaprakları aralayınca güneşin doğmak üzere olduğunu farketti. Bıçak kadar keskin bir bakış attı semaya. Ufuk çizgisinde kendini görmüştü sanki. Fakat gördüğü kendi değil, gördüğü küçük bir tetsugakumono!
Dipnot: Olay insan beyninde geçmektedir. Kahramanımız günümüz insanlarından biridir. Günlük işler ve koşuşturmalar farklı düşünmesine izin vermiyor. Birinci paragraf bununla alakalı. Bir olay sayesinde farklı düşünmeye başlıyor. Bu olay “rüzgarın sesiyle irkilmesi”. İkinci paragrafta ise artık bir şeylerin farkına varıyor. Üçüncü paragrafta ise artık düşünceleri keskinleşiyor ve yeni sonuçlar doğuyor. Burda “Tetsugakumono” kelimesini kullanmamın sebebi şu: Tetsugakumono Japoncada filozof demek. Japonya ” düşüncenin yer etmediği bir toplum” olarak ifade edilir. Japon filozoflar toplumdaki genel yargının aksine, düşünürek büyük bir iş başarmışlardır. Bizim kahramanımızda günümüzde bazı etkenlerin bize dayattığı düşünce çerçevesinden çıkıp, farklı düşünerek büyük bir iş başarmıştır. O yüzden kahramanımız küçük bir Tetsugakumono!
İBRAHİM ŞAHAN