Hani yıllar geçer de eksik ve fazlalarla aynı ev aynı oda aynı memleket tezat yaşatır ya insana.. Bakarsın çocukluğunun anılarından kalma bir iz bir olay ama aynı hissettirmiyor.Aynı değiller çünkü , hiçbir kayıp yoksa bile -ki muhtemel değil- zaman akmıştır .. Ne olur zaman akarsa ? Mesela farkında olmadan büyürsün bir saat daha bir gün bir hafta bir ay bir ömür daha büyürsün ve büyümekle aynılar farklılaşır. Böylece tezat dediğimiz mesele ortaya çıkar işte! Anlarını sorgularsın geçmişle , bugünün sancısında dünü ve yarını sorgularsın; bu sorguda puslu soluk lamba görevini zihnin, yarı aydınlık oda görevini de bedenin üstlenir ve çokça da gönüllüdürler bu görev paylaşımına. Beyninin bir oyunu olsa gerek!.. Anlatmaya çalışır sana anlaman için hissetmen için.’ Neyi anlamak neyi hissetmek ?? Hayatımıza her giren yahut çıkan/ bizim isteğimizle yahut istemeyişimizle fark etmeksizin bir daha aynı hissetmememize neden oluyor. Yıllarını geçirdiğin ev aynı ev olsun farklı hissetmemek adına tek koltuğun yerini bile değiştirme kaybettiğin bir dede yahut yeni gelen bir bebek değiştirir hayatını.. O zaman anlarsın ki mesele tezatta anlam bulabilmek , farklı hissettirdi diye aynıyı bulamadık diye çöküntü yaşamamak.. Çünkü bizim elimizde olan hissetmemek değil her yeni hissettiğimize kendimizi alıştırmak olmalı !! olabildiğince..