Türk Eğitim Sisteminde Yükseköğretim Sorunları ve Çözüm Önerileri
Dünya genelinde üniversiteler, tarihsel gelişimi ve işlevi bakımından topluma öncülük eden, bilgi üreten, toplumun yeterliliklerini arttıran, elde edilen bilimsel kazanımları topluma tanıtan kurumlardır.
Ülkemiz yükseköğretim sistemine ve onun sorunlarına eğilmeden önce bu sorunlara ışık tutacak bir örnek paylaşmak yararlı olacaktır.
‘’1088 yılında kurulan ve modern üniversitenin temeli olarak kabul edilen Bologna Üniversitesi kendi öğrencileri tarafından finanse edilmekte ve üniversite yönetimi öğrenciler tarafından seçilmekteydi.’’
Avrupa üniversiteleri ile ülkemiz üniversiteleri arasındaki farkın tam olarak bu olaydan kaynaklandığı görüşünü taşımaktayım. 1088’deki bir örneğin, bugünün sistemine bu kadar kökten etki edeceği sonucuna varmak akılcı görünmeyebilir. Ancak Bologna ve Paris Üniversitelerinde eğitim alan öğrencilerin sonradan göç ettikleri yerlerde kurdukları üniversitelerde bu şuuru etkin kılması ve üniversitelerin her zaman devlet erkinden nispeten soyutlanmış, kendi kendini yöneten ve finanse eden kurumlar olarak karşı çıkması temel farkı doğurmaktadır. |
Bilgi insanoğlunun hayatını kolaylaştırmanın yanında, onu değiştiren bir ‘şey’dir. Bu ‘şey’ yeri geldiğinde milyonlarca insanı ölümcül bir hastalıktan hastalıklardan kurtarabilirken yeri geldiğinde kurulu bir düzenin yıkılmasına neden olabilmektedir. Devletlerin ‘kurulu düzen’ olduğunu varsaydığımızda, her zaman kendi statükosunu ve öncülüğünü korumak amacı güden bu kurumun, bilgi üreten üniversitelere bakış açısını kestirmek zor olmayacaktır. İşte Avrupa Üniversiteleri, kuruluşunu ve olgunlaşmasını devlet erkinin olgunlaşmasından önce gerçekleştirmiş ya da bu süreci onunla paralel ilerletmiş ve kendini bir şekilde ondan ayrı tutmuş olacak ki özerkliğini koruyabilmiştir. Ayrıca kendi kendini finanse etme geleneğini edinmiş olması, belki tesadüfen belki de bilinçli olarak onu devlete muhtaç bırakmamıştır, bilgi üretme çalışmalarında karşısına sınırlar çıkmasını önlemiştir.
Ülkemiz üniversite sisteminde karşımıza çıkan sorunlar yukarıda değindiğim kültür ve tarih eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Üniversitenin temel işlevi bilgi üretmek ve topluma öncülük etmek iken, ülkemiz üniversiteleri bilgiyi tekrarlamakta ve sadece mesleki eğitime önem vermektedir. Meslek erbabları yetiştirmek de üniversitenin alanında olabilir lakin üniversiteleri bu kadar önemli kılan şey yeni bilginin üretilmesinde verdiği katkıdır.
Ülkemiz üniversitelerinin bilgi üretmekteki sıkıntısı doğrudan doğruya devlet tarafından finanse edilmesi ve yönetiminde devletin söz sahibi olmasından ileri gelmektedir. Sınırlandırılmış, atanmış kişiler tarafından yürütülen üniversite deneyimlerinin topluma öncülük etmediği ortadadır.
Üniversitenin en önemli unsuru olan akademisyenlerin çoğunluğu; liyakatten yoksun, akademik kariyeri bilgi üreterek değil siyasi yakınlıkla elde etme niyetinde olan ve buna karşı gelme iradesi konformizmin arz ettikleri ile söndürülmüş bir kitleden oluşmaktadır.
Üniversitelerimizin finansmanı aslında her ne kadar öğrenciler ve halk tarafından sağlansa da devlet bu kaynağı sahiplenmektedir. Bu durum üniversitelerin özerkliğinin önünde duran en büyük engeldir. İkinci bir engel ise üniversite yönetiminde etkili YÖK, yani devlet sultasıdır. Bu iki koşul devam ettiği sürece hiçbir üniversitede özerkliğin ve demokratik ortamın sağlanamayacağı açıktır. Finansmanın bir kısmı öğrenciler tarafından sağlanırken, öğrenciler üniversite yönetiminde söz sahibi değildir. Üniversite yönetimlerinin akademik vizyonsuzluğu; edinilen kaynakların ar-ge’ye, laboratuvarlara, yani üniversitenin yeni bilgi üretmesini sağlayacak etmenlerde kullanılması yerine inşaat, ihale vb. işlev dışı alanlarda israf edilmesine neden olmaktadır.
Ülkede siyasi tercihinden bağımsız olarak her kesimin üzerinde anlaştığı sorun, demokrasi kültürünün içselleştirilememiş olmasıdır. Uygulamada olmasa bile 1923’den beri cumhuriyet rejimi ile yönetilen bir toplumun hala evrensel demokrasi değerlerini edinememesi ve bunlara aslında pek de saygı ve gereksinim duymamasının nedeni, toplumumuzun üniversitenin öncülüğünden uzak olmasıdır. Her türlü statü, gelir ve ünvandan soyutlanmış, sadece bilginin fark yarattığı bir üniversite, topluma demokrasi konusunda da öncülük edecektir. Ülkenin farklı bölgelerinden üniversitelere gelenlere buralarda demokrasi kültürü deneyim ettirilmediği, ülkenin diğer alanındaki statükolar, sınırlar burada da harfiyen devam ettirildiği için toplum demokrasi konusunda bir hiçlik yaşamakta, neyin demokrasi olup neyin olmadığından habersiz, oy vermenin demokrasi olduğunu düşünerek yaşamını devam ettirmektedir.
Ülkemiz üniversiteleri öğrencilerin ilgi ve yeteneklerini geliştirmesine olanak tanımamakta, toplumsal yaşama atılmadan önce gereksinim duyacakları nitelikleri onlara edindirememektedir. Demokratik olmayan sınıf koşulları nedeni ile düşüncelerini ifade etme yetisi geliştirememekte, karar alma süreçlerine katılım hakkını kullanamamaktadır.
Yukarıda değinilen tüm bu olumsuzluklar, aslında ülkemizdeki sorunların asıl nedeni olan; toplumun önemli bir kısmının karar alma süreçlerine katılmaksızın iradesini kullanmaması, vatandaşlıktan gelen hak ve sorumluluklarını bilmemesi ve bunları bir başkasının oluruna bırakmasıdır.
Ülkemiz yükseköğretiminin belli bir sisteme oturtulması ve topluma öncülük etme işlevini yerine getirebilmesi için yukarı sorunların çözülmesi gerekmektedir. Üniversitelerin – en azından ilk adımda- akademik özerkliği sağlanmalıdır. Üniversitelerin yönetiminde öğrencilerin de aktif olması hem bir hak, hem de demokratik ve özerk üniversite için bir gerekliliktir. Genel olarak meslek edindirme amacı taşıyan üniversitelerimiz, temel işlevinin bilgi üretmek ve topluma öncülük etmek olduğunu hatırlamalı ve buna yönelik olarak ar-ge çalışmalarına hız kazandırmalıdır.
Akademisyenlerin davranış ve seçimlerinde konformizmin etkisinin olması, bizzat onların nasıl akademisyen olduğu ile ilişkili olduğundan, akademisyen alım şartları tekrar düzenlenmelidir. Akademik kariyer ve çalışmalarda tek etken liyakat olmalıdır. Bu belki de bizim için en önemli şeydir.
Dünya üniversiteleri arasında bizim gibi üniversite kültürü olmayan, üniversite yönetimi ve finansmanında belli ölçüde devlet etkisi olan İsveç, Çin, Japonya gibi ülkelerin üniversitesini öncü yapan akademik çevredeki liyakat ve üniversitedeki demokrasi ortamıdır. Üniversiteler elbette siyasete de yön veren, siyasetin içinde kurumlardır. Ancak tek bir görüş – genellikle devlet ideolojisi- yerine tüm görüşlerin kendine yer bulması ve kendini geliştirmesi, ifade edilebilmesi için imkan sağlanmalıdır.
Her ne kadar bu önerileri ortaya koyarken, üniversitelerimizin kültürel ve tarihsel temellerinin olmaması nedeni ile umutsuz olsam da en azından yeni nesillere demokrat bir üniversite ortamı sunup, sistemi onların değiştirmesine izin vermenin uzun vadeli olsa da, bir statükonun yıkılıp yerine diğerinin konmaması açısından yararlı olacağı kanaatindeyim.
Tahir Mete ARTAR
Kaynakça
1-) Yükseköğretimde Demokratik Sınıf Yönetimi: Nitel Bir Çalışma- Yrd. Doç. Dr. İlknur ŞENTÜRK, Nidan OYMAN
2-) Türkiye’de Yükseköğretimin Kapsamı ve Tarihsel Gelişimi- Yrd. Doç. Dr. Ramazan KILIÇ
3-) Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? – Server Tanilli
4-) Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması Kapsamında Dikkate Alınması Gereken Temel İlkeler Ve Yaklaşımlar – 19 Haziran 2014/ İSTANBUL