Bu sorunun cevabı çok basitmiş gibi gelir en başta. Sonra avuç içlerin karıncalanmaya başlar, başın gövdene ağır gelir, göz kapaklarını daha az sıklıkla açarsın.
Sorarsın kendine ilk başta ; “Umut, ne demekti?” diye. Cevabını ilk soruyla bir türlü bağdaştıramazsın çünkü ikisi cennet ile cehennem kadar birbirine uzak ve anlam veremeyeceğin şekilde bir o kadar da bağlantılı. Umut etmekten neden mi korkuyorum; çünkü kimse benim yaptıklarımı bana yapmayacak diye, çünkü gerçek sevgiyi tadamadım, çünkü insanlara inancımı yitirdim, çünkü beklediğim o güzel kalpli insan elimden tutup ayağa kaldırmadı beni, çünkü bir kere gülümsemedi, çünkü gözlerimizin içinde kaybolmadık henüz.
Neden mi korkuyorum? Çünkü verdiğim kalp yine yere serilecek, fedakarlıklarım savrulan toz taneleri gibi önemsiz olacak, kendimi suçlayacağım, hiç yaşamadığım pişmanlık ilk ve son defa beni bulacak, herkesten uzaklaşıp “Neden?” diye soracağım, cevap bulamayınca yine yazacağım…
Her şeyin farkında olmak gibi bir lanet var üstümde. Olmayacak şeyler peşine gidemiyorum. Çünkü zaten hepsini kafamda yaşadım. Her olasılığı, her değişen durumu, her duyguyu. Hep birini beklerken gitti umudum. Sessizce uzaklaştı.
Neden mi korkuyorum umut etmekten?… çünkü… çünkü artık biliyorsun…
Peki sen neden umut etmekten korkuyorsun?