Üstad Necip Fazıl’ın bir şiirinde “Nerede babam?” diye soran evlada , ” Baban attaya gitti.” deniyor. Bugün tam 40 gün oldu babamı kaybedeli. Benim babam da mı attaya gitti? Nerededir bu atta? Nasıl gidilir? Çok uzak mıdır? Ben de gidip varayım yanına… Doya doya öpeyim ellerini yine…
Elimden geldiğince ayakta durmaya çalışıyorum ama içimde yetim kalan çocuğun ağlamaları hiç durmuyor,durmayacak. Onun ağlamaları daha şimdiden içimde dalgaları acıdan olan bir umman oldu ki yüreğimin sahillerine vuruyor sert sert.
Büyük bir boşlukta gibiyim.Düşünemiyorum,konuşamıyorum,ağlayamıyorum,gülemiyorum…Sanki çok uzaklara taşınmış gibiyim.Hissediyorum aramızda bir mesafe var babamla, aşamadığım.Ama benim bildiğim mesafeler aşılabilir değil miydi?Neden aşamıyorum bu mesafeyi?Ya zamana ne demeli?Hep su gibi geçip giden zaman şimdi ne diye durdu?Neden hareket etmiyor şu kahrolası akreple yelkovan?! Gözümü kapıyorum karanlık,açıyorum karanlık. Geceden ve karanlıktan korkmayan ben , neden ürkek bir tavşan gibi en ufak bir çıtırtıda koşar adım yürür oldum? Ya şu göğsümdeki ağrıya ne demeli?Nasıl bir ağrıdır ki hiç dinmek bilmez? Küçükken gördüğüm kabusların birinde miyim neyim ?! Bağırıyorum,haykırıyorum ama neden sesim çıkmıyor hiç?!Uyanmıyorum,uyanamıyorum.Uyansam ne değişecek?Gördüğüm korkunç rüyadan sonra beni teselli edecek , “Korkma kızım,Allah var!” diyecek ve başımı okşayacak,bana sarılacak kimim var?! Bu yaşadıklarımın bir adı var mı? Yoksa adı babasızlık mı? Hayır, bu babasızlığın onda biri bile değil…
Tam “Bahar geldi.” dedik, bir kelebek misali kozamızdan çıkıp uçmaya yeltendik.Bir baktık ki güzmüş. Meğer bizim baharımız güze,yazımız kışa dönmüş. Dilimizdeki tat acıya,sözümüz ah u vah’a dönmüş.İçimizde bir bitmez yürek sancısı almış başını gidiyor…
Babam tahta atına binip gitti bir sabah. Bir daha dönmemecesine hem de… İyi insanlar iyi atlara biner biliyorum…