Çok sevmenin getirdiği boşluktayım. Bir adamın bir zamanlar senin için dünyaları yakarım dedikten sonra dünyayı dar ederim sana dediği cümlenin arasında sıkışıp kaldım. Ama buna rağmen yine kendimden vazgeçip ona koştuğumu hatırlıyorum. İçime bir mızrak gibi saplanan cümlerin altında ölmüş olmama rağmen hala onu istediğimi yediremiyorum. Affetmek için çok çabalar sarf ettiğim halde onun çabalamayışına kızıyorum. İçimdeki yerini kaybetmesini, onunla alıştığım hayattan çıkıp tekrar yeni bir hayat için mücadele etmek istemiyorum. Çünkü o adam gözlerimin içine bakarak gülümsemişti, Gülümsemiştik. Hiç bırakmayacakmış gibi sımsıkı sarılmıştı. Yanılmıştım ama yinede içim koşuyordu ona.
O derin anlamlar içeren gözlerinde kaybettim benliğimi. Bir manzaranın verdiği o tatlı hisden daha fazlasıydi benim için. İlk elini tutup yürüdüğüm zamanı hatırlıyorum da çocuklar kadar mutlu ve utangaçtım. Okadar çok heyecanlanmıstım ki. Ayaklarım itaat etmiyor savrula savrula yürüyordum. Biz işte tam o anda bitmişiz. Biz o anda kopmuşuz da ben fark edememişim. Kalbimi titreten bir adamın yerle bir edeceğini bilemedim ve yerle bir oldum…
Beni üzen şey haketmeyecek birini sevmek ya da onun uğruna harcadığım çabalar değil. Beni asıl üzen şey bir daha ona şans veremeyecek olmam. Iste bu cümlede kendimi de onuda bıraktım..