Yağmur. Yağmur yağıyor. Şehirlerden bir şehre, şehrin yollarından birine düşmüş perişan, dizleri kanıyor. Yeterince yağdıysa, kalksa olmaz mı? Yokuşları evlere bakan bu şehrin yolları dar. Yeterince sıktıysa bitse olmaz mı? Hadi ben bakmamışım, güneş de benim yüzüme hiç bakmamış bu şehirde. Asfalt için dökülen çakıl taşları zifte bulanmış. Değişmez aslında taşın rengi. Değişseydi; onu yıllarca tanımak için elinde taşıyan âmâ taş ustasının elinde renk değiştirirdi fedakarlık edip. Sevdanın karşısında feda etmek de var, feda olmak da. Erir, renk verir ama değişmez taş. Bir zeytin çekirdeği eritir, bir damla su belki ve belki bir deniz dalgası. Kuma döner unufak olur ama değişmez. Bir damla gözyaşı eritir. Gözyaşı değişir taş olur, taş değişmez. Gerçek olmayan; her renge girer başkasının iradesinde. Taş kabul etmez. Sessiz kalır, meyve çiçekleri yerine kendi ıslansın ister, “Yüreğim taş kesti” ne demek öğretir. Sadece ıslanır üstü başı. Ben gibi. Taşlar yağmurdan ıslanmış. Kayıyor. Bedenim gibi.Yağmur. Kendini anlat desek nasıl anlatır? Önce Havva’ya mı deydi, Adem’in yüzüne mi? Yüzyıllardır anlatıyor insanoğlu, o dinliyor pervazlarda. Kaç yaşındaysa insanoğlu, o zamandır tanıyor bizi yağmur damlaları. Bizi bizden iyi tanıyor. Anlatıyoruz ya, biliyor. Yağıyor vakit tanımadan. Gece gündüzü, sabah akşam bilmeden. Kaderinden habersiz bazen bir kuşun kanadına, bazen bir bebeğin adına konuyor. Tadsız zannediyoruz, dilimizin ucuna şeker oluyor. Buram buram kokuyor. Ninelerin sözünü yasakladığı toprak kokusunda.Cansız zannediyoruz, ses veriyor. Buluta vedasını biliyoruz, gökyüzüne sevdasını. Hayal kırıklıklarımızı; yağmurun, bulutun gözyaşı olmadığını sanıyoruz. Sokak oyunları oynuyor her birimizin çocukluğunda balkon demirlerinde.Yağ satıyor, bal da eriyor. El ele tutuyor, kapıyı bezirganbaşı açıyor. Kör bir ebe oluyor, çekip getirdiklerinin yüzlerini yan yan gösteriyor içeridekilere. Evlerimize dışarıdan bakıyor. Pencereye vurduğu parmaklarındaki yüzükler ışıldıyor. Her biri bir sevdanın nişanesi yüreğinde, Anadolu Kadını’ nın dövmeleri gibi yüzünde.Yaşlansa da silinmiyor, hangi acısının altına sürme çektiği belli olmuyor. Derin gamzeler var yüzünde, çukur. Sevdaları ve acıları mı birikmiş içine yıllardır? Evlatları mı hiç koynundan ayırmadığı, dostları mı dışarıdakiler? Sokaktan gelen bir misafir gibi boynu mu bükük? İçerden görünmüyor. Bir kadın saçına konuyor, Ortaçgil’ in şarkısıyla.Uzun, ince ince…Yağmur. Penceresinden baktığı evlerden birinde, bir çocuk tekerleme söylüyor: Yağmur damlalarından tavşan niyeti tuttum bugün. birinden babam çıksın gelsin istedim. Birinden tavşan çıksın. Birini tutamadım. Kıyamadım.
-“Kahve mi içersin, çay mı?”
devam ediyor yağdığımı fark etmeden; “Al elimden”
Yağmur.
-“Neden aramıyorsun?” diyor. |
2 comments
Benim için yağmur;
Bazen bir baba şefkati,anne sevgisi oluyor.Bazen beklenmedik bir anı oluyor,bazen bir sevgili özlemi ile düşüyor şakaklarıma,bazen ise hiç beklenmedik bir hadise.Maalesef ki sadece katrelere yazdığımız düşünülüyor.
Yazının sıkı bir girişi var ama gelişme noktasında bu rahatlığa dönüşmüş ve ironi oluşuyor.Noktayı koymakta biraz erken mi davrandın acaba?
insanın içinde yaşadığı gibi.Bazen sert, bazen rahat,bazen umutsuz bazen sonsuz.Yazının üstünde oynamak için burdayım. Teşekkür ederim.