Yalnızlık tam olarak hangi zamanda,hangi mekanda hakkıyla yaşanabildi acaba?Yakınlarında olan herkesten kaçtın diyelim.Ya diğer insanlar?Ya sadece aynı dilden konuşamadığımız diğer canlılar?Peki ya herhangi bir dili olmadığı için yalnızlığımıza gölge düşürmediğini farz ettiğimiz ağaçlar?
Doğamız gereği,menşei olduğumuz dünyamız gereği yalnızlık değil demek ki bizden beklenen…Bakmayın böyle şeyler söylediğime yalnızlığıma(!) olan düşkünlüğüm hayli yüksek benim.Artık sadece insanlardan uzaklaşmak da yetmiyor…Tam anlamıyla istediğim yalnızlığa ulaşamayacağımı ve bunun çaresizce bir başkaldırı olduğunu fark ettim bugün.En azından ait olduğum bu zaman ve mekanda…O yüzden alıştırmaya çalışacağım kendimi.Önce ağaçlara,sonra farklı dil kullandığım dünyadaşlarıma,daha sonra da caanım insanlara…
Şimdi yakınlarımda olan insanlarım okusa bu yazdıklarımı,gel de anlat gündelik hayat davranışlarını…Elden geldiğince insansever,muhabbetsever ve gülümsever biriyim aslında.Ancak çoğu zaman içten gelen yalnızlık sevdasına yenik düştüm.Ve yenilginin de bir zayıflık olarak adlandırılmasından ötürü belli etmemeliydi bunu çevredekilere.
Çok güzel bir manzara eşliğinde karalıyorum bu satırları.Yaşama dair en sevdiğim şeylerden olmasından ötürü ağaçlarla barışıyorum bugün.Göl var sonra karşımda,ona da tamam.Ve gölün hatrına da üzerinde ahenkle süzülen kuğularla da barışıyorum.Daha fazlasını da istemiyorum.Sonra dildaşlarım barıştıklarımı da alıp götürüyor benden.