YAŞ-LI ADAMIN HİKAYESİ
Hayatının en sarsıcı dönemini yaşıyordu. Sürekli bunlar benim başıma nasıl gelir diye düşünüyordu. Geceleri bu durumu nasıl çözeceğini düşünüp uyuyamıyor gizli gizli ağlıyordu. Zaten en küçük şeylere bile kafasını takip günlerce gecelerce ne yapacağını düşünen bir yapıya sahipti. Sert görünüşüne rağmen çok hassas, çok merhametli bir yüreği vardı. Dinleyip etkilendiği şarkılarda, televizyonda izlediği ölüm haberlerinde bile gözleri dolan bir adamdı. Her zaman dobraydı, doğru bildiğini karsısında kim olursa olsun yüzüne söylerdi, bu yüzden çok kişi hayatından çıkmıştı. Fazla arkadaşı olmadı hiç çünkü kimse, sen yanlış yapıyorsun, yaptığın şey günah, yediğin şey haram, davranışın ahlak dışı, kural dışı kelimelerini duymaya katlanamıyordu. Arkadaş olarak yüzlerine uyarı amaçlı söylenen bu sözleri kabul etmiyor uzaklaşıyorlardı.
Kendisi hayati boyunca bilinen klasik dindarlardan olmamış, üç ilkem diye saydığı hep hakka hukuka riayet etmiş, helali haramı gözetmiş, kimseye zarar vermemeye çalışan biri olmuştu. Çok zaman ihtiyacı olmamasına rağmen farklı eşyalarla eve gelirdi. Bunu belli etmezdi evdekiler ama yine birilerini düşünmüş, yardım etmek amaçlı almışsın malzemeleri diye çıkışırlardı. Eskiden beri ailesine çok düşkündü. Kendi ailesinde ilk çocuk olmanın getirdiği sorumluluğu yerine getirmiş gereğini fazlasıyla yapmıştı. Onun çocukluğunda yasadığı köyde okul yoktu. O yüzden okula gidememiş ilk ve büyük çocuk olma sıfatıyla ayni zamanda koy muhtarı da olan babasının yanında çiftçilikle uğraşmıştı. Yıllar sonra köye okul yapılıp kardeşleri okula gitmeye başladığında kendisi de okula gitmeyi çok istemişti. Ancak bu kısmet olmadı. Çok meraklıydı öğrenmeyi araştırmayı çok seviyordu. Kardeşlerinin arkadaşlarının kitaplarından köyde o zamanın şartlarında kendi kendine okuma yazma öğrenmiş ve sonrasında şehir gidip ilkokulu dışardan bitirerek diplomasini almıştı. Ama okuyup bir meslek sahibi olmak içinde hep ukde olarak kalmıştı.
Genellikle köyün çevresinde küçük bir tepeye oturup, hayvanların otlamasını beklerken yanında taşıdığı radyosunu dinler, yakındaki otoyoldan geçen araçları izler ve gelecekle ilgili hayaller kurardı. İyi anlayışlı bir eş, hayırlı çocuklar, güzel bir hayat dilerdi.. Bir kamyonu olacak uzak yollara gidecek değişik şehirler görecek aynı zamanda para kazanacaktı. Ehliyet aldı askere gitti. Askerliğini yapıp geldikten sonra kamyon sahiplerinin yanında çalışmaya başladı. Ama kendi kamyonu olsun istiyordu. Artık evlenme çağı da gelmişti. Kader bir şekilde karşısına tesadüflerle güzel bir eş çıkardı. O zamanın şartlarında birbirlerini çok iyi tanımadan evlendiler. Ama birbirlerine karşı saygı ve sevgileri oluştu ve hiç bitmedi. O yıllarda Selvi boylum al yazmalım filmi sinemalardaydı. Herkes onu ve eşini filmin oyuncularına benzetiyor ve hayranlıkla bakıyorlardı. Taksitle bir de kamyon almıştı şehirlerarası nakliye işi yapıyordu.
Yıllar geçiyor arka arkaya kız çocukları oluyordu. Sonuncu çocukta erkek çocuğa kavuşmuştu. Ama hiçbir zaman çocuklarına farklı davranmamış her zaman hepsini çok sevmişti. Çocuklarının eğitimli olmasını, kendisinin yapamadığı şeyleri yapmasını istiyordu. Onun için çok zor şartlarda tüm çocuklarını okutmuş, üniversiteye göndermiş, birer meslek sahibi yapmıştı. Bunun için gururlanıyor çocuklarından her yerde övgüyle bahsediyordu. Artık yaşlanmış ve yorulmuştu haliyle. Emekliliğin tadını çıkarıyor eşiyle torunlarıyla tatile çıkıyor eğleniyordu. Ta ki başlarına bu kötü olay gelene kadar. O günden sonra eski neşesi kaybolmuş, günlerce morali bozulmuş, başı öne düşmüş halde bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Şükürler olsun ki inançlı biriydi. Her şerde bir hayır vardır diye düşünerek bu olay atlatmaya, olanları unutmaya çalışıyordu. Başka çaresi de yoktu zaten. Zaman her şeyin ilacıydı. Ve daha önce çok şeyde olduğu gibi bu da geçecekti, buna inanıyor ve bunun için çabalıyordu.