İnsan bomboş hissettiği zamanlarda da yazabilir mi? Yoksa yazmak için derin bir keder içinde mi olmak gerekir? İşte bu sorular kafamı kurcalarken kendimi masa başında, kağıda bir şeyler yazarken buldum. Dedim ki, insanın yazmaya başlaması için “kendisine uzaktan bakabilme” yetisini bir şekilde kazanmış olması gerekir. Çünkü işimiz yalnızca hislere kalmış olsaydı, elimizde düğüm düğüm olan metinlerden başka bir şeyin olmaması gerekirdi.
Her insanın hayatının çalkantılı dönemleri olmuştur. Verilen yanlış kararlar, kaçırılan fırsatlar, bitmek bilmeyen sorumluluklarla nasıl baş edeceğini bilemediği anlar, duygu patlamaları ya da bir takım üzücü olaylar… Tüm bunlar her insanoğlunun başına gelebilecek hayat tecrübeleridir. Bazısı çabuk geçer, bazısının ise geçmesi epey zaman alır. Burada önemli olan, tüm bu yaşam tecrübelerinden geriye elimizde ne kaldığıdır bana göre. Tüm bunları yaşadım, “ben” yaşadım; fakat gerçekte ne öğrendim? İşte tüm bu fırtınalar bitince, en azından kısa bir süreliğine de olsa sular durulunca, kendini analiz edebiliyorsan eline bir kâğıt bir de kalem almanın vakti gelmiştir
Peki, bunu nasıl yaparız? Çünkü burada öyle kolaylıkla kazanılacak bir yetiden bahsetmiyoruz.
Elbette bu yetiyi elde etmenin birbirinden farklı birçok yolu var, fakat ben bu yetinin temel anahtarları olarak iyi gözlemi, empatiyi ve dürüstlüğü görüyorum.
Her ne kadar “kendimize uzaktan bakabilme” yetisi bizimle alakalı bir durum olsa da diğer insanların bu konudaki payı hiç de azımsanacak cinsten değil. Bu yüzden bence ilk olarak iyi bir gözlem yeteneğimizin olması gerekir. Benim dışımdaki dünyayı bilmem, haberdar olmam, nerede ve ne durumda olduğumu anlamama yardımcı olacaktır. Diğer insanlar da benim yaşadıklarıma benzer şeyler mi yaşıyorlar? Eğer yaşıyorlarsa nasıl tepki veriyorlar? Benim tepkilerimle bir benzerlikleri var mı? Yoksa bu durumda olan yalnızca ben miyim? İşte tüm bu soruların cevabı iyi bir gözlemden geçiyor.
Empati ise “onun yerinde ben olsam acaba ne hissederdim?” sorusunu cevaplamamıza yardımcı olacaktır. Böylelikle karşımızdaki insanı anlamakla kalmayıp kendi iç dünyamıza da kısa bir yolculuk yaparız. Empati bir nevi iyi gözlemin testi, bir üst aşamasıdır. İyi bir gözlemle elde edilen kendimize ait bulguları empati sayesinde sorgularız, kendimizi test ederiz.
Dürüstlüğü ise bu yetinin etik bir ilkesi olarak düşünelim. Bu yetiyi kazanmak istiyorsak her koşulda kendimize dürüst davranacağımıza dair söz vermemiz gerekir. Olmadığımız bir insan olarak davranmak bize sadece zaman kaybettirmekle kalmayıp çok sayıda dost ve en nihayetinde ahlaklı bir yaşam kaybettirir.