Yeni yıla gireli dakikalar olmuştu, kafam içtiğim viskinin şişesine sıkışmıştı….
Köşe başındaki pembe apartmana çıkılmış sıvasız kaçak çatı katında yaşıyordum, pembe boyalı apartmanın üstündeki sıvasız kaçak katım soyulmuş pembe bir muzu andırıyordu bana. Zemini taş ve tavanı tahtaydı çatı katımın, akıtan kiremitler yüzünden her zaman nem, sigara ve rutubet kokuyordu çatı katım.
Yılbaşı gecesi bir başıma oturduğum koltuktan kalktım ve şarabın etkisiyle sendeleyerek gardıropta asılı duran ceketimin cebinden 1 sigara aldım, 9 sigaram kalmıştı, bu sigaralar bana bu gece yeterdi. Tam koltuğuma geri dönüp yazmaya başlayacağım sırada elektrikler kesildi, küfrederek masanın ucundaki mumu aldım ve Ağır Roman’ın üstünde duran sustalımı alıp mumun içine doğru çukur oluşturduğu, yandığında ışığının bana ulaşmasını engelleyecek olan kısmını kesip attım-bir nevi mumu sünnet ettim-. Mumu yaktım ve sigaramı yakmak için mumun ucuna eğildim, sigaranın ilk dumanını ciğerlerime çektim bu sırada mumun ateşinden kirpiklerimin bir kısmı yanıp birbirine yapıştı…
Mum ışığında yazmaya başladım, görmek biraz zor oluyordu ama kafamdaki ortam yeterince aydınlıktı artık kurmaca bir şeyler değil gerçek hikayeler anlatmak istiyordum. Pencereden baktım şehrin merkezine yakın yerlerde henüz elektrikler kesilmemişti belki de gece boyunca hiç kesilmeyecekti. Biraz “nasıl kitap yazılacağını” öğrenmek için şehrin merkezine doğru yola koyulmaya karar verdim ve ceketimi giydikten sonra yola çıktım. Yanan mumum, akıtan kalemim ve kağıdım masanın üstünde beni bekliyordu.
Sokaklardan insanlar geçiyordu sarhoş ve eğlenen insanlar, anlayamadığım insanlar, içipte eğlenmeyi nasıl başarıyorlar anlayamıyorum, ben ne vakit içsem zehrimi kusacak kağıt, kalem arıyorum insanlar ise kusup sahte mutluluklarını akıtmak için klozet yahut ağaç dibi arıyorlar. Yeni, bar açılmış işlek caddede, club müzikleri çalıyorlar ve insanlar uyuşmuş bir halde bilinçaltlarındaki hareketleri ortaya koyuyorlardı. Bana daha sakin bir bar lazımdı, iki sokak altta tren garının hemen yanındaki mekanda tek kollu bir piyanist ve uyuyarak çalabilen bir kemancı caz armonileri üzerinde doğaçlamalar yapıyorlardı. Tek kişi oturmak için güzel bir masa seçtim, bir sigara çıkardım cebimden ve yanımdaki sarışın kadından çakmak istedim, yüzündeki makyaj ve saç boyası ile tam bir kapitalizm faresi olduğunu fark ettim, ondan hoşlanmamıştım ancak yanında oturan adamdan daha da fazla hoşlanmamıştım. Karşısındaki kadını nesneleştirmesi beni huzursuz etmişti ve şu an onu öldürmek istiyordum.
Sarışın kadın ve adam masadan kalktılar ben de onları takip etmek için kalktım, yolun karşısına geçtiler ve mavi VW Golf arabaya bindiler, arkalarındaki Ford Focus’un camlarını patlattım ve bir kaç yıl önce, şu an hapiste olan kardeşimden öğrendiğim şekilde arabayı ters kontak yaptım. Adamla, sarışın kadını takip etme fikrim olsa da bundan vazgeçtim ve doğruca Hurdacı Çakal’a gittim, arabayı iyi bir fiyata okutup arabanın peşindekilerden kurtulmuş oldum. Doğruca daha yılın ilk günü kapitalizme domalmak zorunda bırakılıp yılın ilk günü tatil yapamayan bir teknoloji marketine girdim, doğruca bilgisayarların olduğu bölüme geçip kendime bir macbook aldım, artık meşhur yeraltı yazarı Chuck Palahniuk gibi sistem karşıtı yazılarımı mac ile yazıp popüler kültüre dağıtabilecektim…
–Yakın zamanda ekonomik kaygılarla kitap yazanlara sevgilerle.