Her duyguyu deneyimliyor insanlar hayatı boyunca. Çok sevindik, çok ağladık. Çok sevildik, çok ağladık. Belki dolu dolu yaşadık, bazen dolu olup yağdık. Korktuk, kaçtık. Cesur olduk, kaldık. Sustuk, sessizleştik, haykırdık, bağırdık. Her satırda biraz daha öldük. Gün geçtikçe yine kaybettik. Bir gün geldi, o gün kazandık sandık ve yanıldık. Yanıldıkça kırıldık ve kırıldıkça büyüdük. Sahi ne çok büyüdük. Duyguların tesiri azaldı vücutta. Kan akışı yavaşladı, baş ağrıları küçük sızılara dönüştü. Günün birinde seni yıkan, yerle bir eden bir duygu sadece satırlara dökülmeye başladı. E, pek tabii ki yoktu bunun bir adı. Büyümek? Gelişmek? Olgunlaşmak? Hepsinin anlamı farklıdır bir eğitimcinin gözünde. Sıradan konuşmalarda anlamını yitirdi kelimeler. Sevmek yitirildi, doğru yerde kullanılmadı. Bazı yerlerde anlatım bozukluğu yarattı, yakışmadı. Cümlelerle desteklendi, yetmedi. Duyguların tesiri gittikçe azaldı vücutta. En son ne zaman heyecanlandığını hatırlayamaz oldu her gününü heyecan dolu geçiren biri. Gözleri parlardı, mutluluktan. Gözleri görmemeye başladı, ağladı, unuttu. Ağladığını unuttu. Bazen de ağlamayı unuttu. Korkmadı yürüdü cesurca, ve düştü bir gün. Düştüğü gün hatırladı kalkmayı. İlk düşüşünü hatırladı. İlk ağlayışını. İlk acısını. İlk aşkını ve ilk yarasını. Dizlerinin ilk kabuk tuttuğu günü hatırladı. Düşmeden kalkamazsın, yola çıkmadan varamazsın, çabalamadan kazanamazsın. İşte o gün, kaybettiği tüm duygularını kazanmak için çabalamaya başladı. Kendi için, sonuçta konu senin kendi için.