bakıyorum. sonsuz bi boşluk. başka bi şey göremiyorum. belki de bakmıyorumdur. düşünüyorum. içinden çıkamadığım bi karanlık. kafamın içi çok karanlık. ama etrafıma bakınca gördüğüm bi sonsuzluk değil. bu karanlığın bi sınırı var. korkuyorum. bu sınırlar bazen gitgide daralıyor. kafamın içini gerçek anlamda sıkıştırıyor. konuşuyorum. duyulmuyor. dokunuyorum. hissedilmiyor. soyutlanmak saydamlaşmak mümkün olabilir mi acaba. yalnız kalmak değil de dahil olduğum her şeyin içinde biraz daha az olmak. gittiğim her yerde kendimden bi parça bırakmadan geri toparlanmak. eksilmemek. gün geçtikçe eksildiğimi hissedebiliyorum. saatler dakikalar benden biraz biraz götürüyor. gördüğüm ya da gördüğümü sandığım o sonsuz boşluğun her bi yanında benden bi parça. kendimi görmek istemiyorum. bazen kendimden başkasını hissedemiyorum. gördüğüm ve hissettiğim şeyin sadece ben olması dayanılmaz bi şey. her yanım karanlık. her düşüncem her isteğim hastalıklı. kendimle bi saat bile geçiremiyorken bu gördüğüm sonsuz boşluğu nasıl anlamlandırmaya çalışıyorum hiçbir fikrim yok. bu dayanıksızlık beni bitiriyor. yavaş yavaş bitmek yerine aniden kül olup gitmek istiyorum. bazen kendimden başka kimsenin gerçek olduğunu düşünemiyorum. her şey o kadar sahte o kadar saydam geliyor ki bu yaşadığım gerçekliği kafamda kurup kurmadığımı düşünmeme neden oluyor. acaba herkes kafasında yarattığı dünyasında mı yaşıyor. herkesin gerçekliği farklı mı. gerçekliği karanlık olmayanlar da var mıdır. her şeyden şüphe duyarak yaşamak ya da yaşadığını düşünmek zavallıca gibi gelebilir. ama bu benim gücüm gibi bi şey. beni ayakta tutan şey benim karanlığım.