Yüksek promilli satırlardan sesleniyorum sana. Kalemime üflüyorum satırlarımı; aşırı sensizlikten sarhoşa dönüyor kelimelerim. Türk Dil Kurumu izin vermiyor imlalarıma. Kaçak bir sesleniş hakim harflerimde. Kaçak bir serzeniş…
Sen her şeyin en iyisi, en doğrusu… Kusursuz olduklarınla noksanlık hisseden… En zor denileni kolaylıkla yapabilen… Hadi azad et beni kendinden. Sende bitirdiğin beni bende öldür. Kelimelerimde olmasın hasret. Özümü esir almasın sensizlik; prangalar vurmasın dilime özlem.
Beni öldür bende. Ne bana ihtiyacım var artık; ne de bedenime. Vaftiz ettim içimdeki yokluğunu. Kutsayıp koydum gönül otağıma adına aşk dediğim boşluğu. Sana duyduğum hiçbir şeyi okumadığın gibi, kapa gözlerini ölüm arzularıma. Çiğne beni diri diri gömdüğün hayatı ve el salla büyüttüğüm nice sevdaların ardından.
Dilimde uyuşukluk hakim. Başımda bana dönmediğin dönüşler. Kargaşa içinde bedenim. Kelimelerin narkozunda sarhoş olmuş ellerim. Adını hiç düşürmüyor; sızıp kaldığı köşelerde telaffuz edemeyen dilim.
Serpe serpe uzanıyorum ölüm döşeğine. Uyku diyor insanlar benim dilediğime. Uyanmak olmasa hani! Sonsuz bir uykua çıksa yolum ve hiç hissedilmese yokluğum… Varlığıma aşinasız taş kalbin, ne kadar anardı yokluğumu?
Sana kızmıyor değilim. Haklı olduğun çoğu hususta, hususi ”sen” sevgimi bırakıp, piç ettiğin için bu sitemim. Ben aşkı meslek edinmedim yüreğime. İlk göz ağrımdı; adını sen koyup, fısıldadım alın yazıma. Yaşadıklarım oldu yazdıklarım.
Ve yaşadıklarım oldu. ” ANLATAMADIKLARIM… ”