Hepimizin diline yapışıp kalmış bir sözdür, zaman çok hızlı geçiyor. Ne yazık ki bu durum çok önemli bir gerçektir. Hayat kendi hızını bize pek yansıtmamaktadır ve akıp giden bu coşkun zaman selinde yalnızca akıntıyı devam ettiren birer su damlaları olarak varlığımızı koruyoruz. Hayat mücadelesi diyen de tüm gününü yatarak geçiren de aynı sözleri söylediğinden dolayı bu durum ya bizim elimizde değil ve içinde bulunduğumuz yaşam adlı serüvenin yapısından kaynaklanıyor ya da bizzat elimizde olan bir değer olup farkına varmakta ve vardığımızda da kontrol etmekte güçlük çekiyoruz.
Hayatlarımız her an yeni bilgiler, olaylar barındırmak zorundaymış gibi yaşamaktan kaynaklı olarak kendimize vakit ayıramıyoruz. Sürekli bir meşgale bulup onunla vakit öldürmek daha elzem gibi geliyor lakin akabinde gelen farkındalıkla öldüren ile öldürülenin kim, ne olduğunu konusunda yanlış bir anlaşılma olduğu kişinin zihninde konumlanıyor. Yemek yerken izlenilen videolar, boş zamanlarda oynanan oyunlar, sürekli kişinin acaba bugün ne yapsamdan doğan eğlence, gezme, … eylemleri kendimizden ne kadar uzaklaştığımızın göstergesi niteliğindedir. Hayatın hız kesmesine izin vermeyen aslında bizleriz. Hayat olağan hızında devam etse de bizler bu hızı kendi yaşantımızda kesmek konusunda yeterli iradi bir davranış ortaya koyamıyoruz.
Bir diğer önemli nokta ise geçmiş ile günümüzde yaşayan insanların iki konudaki hız yaşantılarındaki değişimdir. Birincisi sürekli hareket halinde olma durumudur ki yukarıda bahsettiğim durumu da içine alarak insanların olabildiğince hızlı hareket etmeleri, sürekli bir yerlere yetişme çabası içerisinde olmasıdır. Rasim Özdenören’in Acemi Yolcu adlı eserinde bir yolcuk esnasında insanın yaşadığı hissi yola çıkmadan önce ayrıldığı yuvasıyla ilgili hüzün duyarken yola çıktığı andan itibaren sahip olduğu yeni bir yuvası vardır ki burasının da hedefte olan yer olduğunu ve artık hüznün geride kalarak yeni yuvaya heyecan duyduğunu dile getirmiştir. Bu düşünce üzerinden bakacak olursak insanların neden bu kadar hızlı hareket ettiğini bir parça da olsa anlayışla karşılayabiliriz lakin geçmiş zamanlarda insanların bu kadar yoğun bir koşuşturma arzusu içerisinde olduğuna şahit olmamakla birlikte duymuş bile değilim. İkinci husus ise geçmişe göre insanların daha hızlı konuşmasıdır. Geçmişe ait olan kayıtlarda konuşan insanların ne kadar da yavaş ve sakin konuştuğunu farketmemek elde değilken günümüzde insanların söyleyecek sözü çok lakin zamanı yokmuşçasına bir hareketlilikle tane tane ve doğru ifadeler kullanmak yerine har vurup harman savurması birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.
Yaşam her şeye yetebilecek kadar uzunken insanlar olarak kısalttığımız yaşamdan hesap sormamızın hiçbir adil tarafı yoktur.