Zaman mı? O da ne?
-Canım, Doğum günün kutlu olsun….!….
-Teşekkür ederim. Unutmamışsın demek.
Nasıl izah etmeli ki, zaman denen kavramı? Nereden başlanmalı ki söze? Var mıdır sizce doğada böyle bir olay?
İnsanlık tarihi daha çocuk bile sayılmaz, o büyük yaratılış kehaneti içinde! Evrenin yaşını bırakın bilim adamları hesaplasın, ne dünya denen bu garip elipsi gezegende, ne de o büyük sonsuzluk içinde “zaman” neyi ifade eder ki?
İnsan doğanın bir parçasıyken nasıl oldu da düşmanı haline geldi? Yeterince soru sorduk sanırım! Biraz olayı irdeliyelim;
Teist dinleri bir kenara bırakalım ve bilime biraz kulak kabartalım. Zaman kavramını anlamak için insalık tarihinde kısa bir yolculuğa çıkalım.
En eski insan kaç yaşında?
1967 yılında Etiyopya’nın Kibish bölgesinde Omo nehri yakınlarında erken dönem Homo sapiens insanlarına ait iki kemik kalıntısı Richard Leakey tarafından bulunduğunda insanların en az 130.000 yıl yaşında olduğu düşünülüyordu. Bu fosillerin yaşı o dönemde uranyum-238 – toryum-238 metoduyla saptanmıştı.
Bu tarihten sonra yapılan araştırmalar var elbet ancak olayı kısa keselim;
Daha sonra 1967’de bulunan bu ilk fosiller üzerinde 17 Şubat 2005 tarihinde daha modern yöntemlerle (potasyum-argon yöntemi ile) tekrar bir çalışma yapıldı. Bu yeni yapılan araştırmaya göreyse aslında Kibish’de bulunan bu ilk fosillerin 130.000 değil, bundan daha eski yani 190.000 (+/- 5000 yıl) yaşında olduğu ortaya çıktı. Böylece anatomik olarak modern insanın yaşı daha da eskiye, gelinen 2005 yılında 190.000 yılına kadar gitmiş oldu. Bu çalışma Avustralya’daki Canberra Australian National Üniversitesinden Ian McDougall ile New York Eyaleti Stony Brook Üniversitesinden antropolog John Fleagle tarafından Şubat 2005 yılında Nature dergisinde de yayınlandı.
İlk insan zaman denilen kavramı bilmiyordu çünkü henüz bu olgu yine insalık tarafından ortaya konulmamıştı. Doğaya tam uyumlu bu canlı modeli çogalıp toplu yaşam modeline ise ancak, neolitik süreç ya da tarım dönemi adı verilen, avcılıktan üretime geçtigi kabaca bir hesapla yedi ila onbin yıl öncesine gider ki, dünyanın yaşının da bugün hesaplanan modern bilim ile 4,54 milyar oldugunu düşündüğümüzde, insanlık bugün anne karnında cenin bile sayılmaz!
İnsanoğlu, tarih boyunca çeşitli metotlarla zamanı ölçmeye çalışmıştır. İlk başta insanlar için sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyor; mevsimler barınma, göç veya hasat zamanını söylüyorlardı. Gittikçe daha küçük zaman birimlerine ihtiyaç duyan insanlık, yılı aylara ve haftalara bölmeye başlamışlardır. Daha küçük zaman birimlerinin tarihi takvimle paralellik gösterir. Yılları ve günleri ilk olarak birimlere bölen Sümerlerdir..
Geldik mi M.Ö 4 ila 2 bin yılları arasına! Hem de bize yakın bir coğrafya olan mezopotamya ya!
Tarihte yılı oniki aya ilk olarak mısır medeniyeti böldü daha sonra bu takvimi Roma imparatorlugu kullanıp geliştirdi. Bugün kullandığımız miladi takvimi ise, Hz. İsa’nın doğum gününü başlangıç olarak hesaplayan bir din adamı Papa XIII Greuguar bulmuştur.
Tarihi yolculuga bakıldıgında “Zaman” insanlar tarafından ihtiyacen uydurulmuş ya da bulunmuştur da diyebilirsiniz bir kavramdır!
İlk insanın zamana ihtiyacı yoktu! Belki hiç dogum günü olmamıştı ama buna ihtiyaçta duymamıştı.
Siz fazla takılmayın bunlara çünkü;
Zaman izafi birşey değildir.
Doya doya yaşayın
Mutlu yaşayın
Uzun uzun yaşayın
Ama fazlada abartmayın…!
-Aşkııııım! Bugün doğum günün
-Doğum Günüm mü? O da nedir?