Saat:01.01 Hayat beni düşünüyor. Omzumda melekler, mutluluğa selam ediyorlar. Sarılmalı, koklaşmalı; neşeyle dolup çığlıklarımızı hayata atmalı… Yoksa yüzü gülmeyecek yavrucağın, çiçekleri solacak, yıldızlar sönecek, parıltısı kalmayacak insandan insana bulaşan aşkın…
Saat: 03.03 Mutluluk beni düşünüyor, tam takır kuru bakır giden zalimliğin ipini, selamsız sabahsız sevdasız olan düzen çekiyor. Mutlu olsam, mutlu olacak mısınız? Yoksa yaralar sarılmadan mutlu olunamaz mı? Düşüncelerimin ışığında bir umut gördüm boylu boyunca yatıyordu, yanaklarından öpmek geldi içimden… Uyuyordu. Tılsımı kaçar, uykusu kaçar, kibarlığı bozulurdu.
Saat: 21.21 Kelebekler beni düşünüyorlar. Hangi arada yüreğime konabileceklerinin hesabını yapıyorlar amma velâkin öncelikle başıma konup, baş tacım olmalılar. Yok öyle yüreğe bir anda gelip de yerleşmeler… Gitti mi gitmek bilmez hayat, gördü mü görmek bilmez… Ne yaman çelişki şu sevmek!
Saat: 23.23 Pek bir alakasız işliyor zaman… Çocukluk aşklarımız bizi düşünüyorlar. Neden elimizden tutmayıp bir anda gittiler, tuttuklarında neden boynu bükük kendimize döndürdüler muhakemesiyle ömür çürütüyorlar. Biliyor musunuz? Sevmek telaşsız geleceğin kurumuş gözkapaklarında gizli… Bu lafı anlayan biri gelsin, sökülsün yalnızlığını bana ‘Merhaba’ desin…
Saat kolumda, zamanı düşünüyor. Bu ne alçaklık?! Benim kolumda zamana aşık… Feleğim şaştı, dünya ne kadar da hızlı dönüyor. Hâlbuki bizler sevmeden önce daha yavaş işlerdi aldanmış zaman, aldatmış olan zaman… Sevgiye kandığımızdan beri çok çabuk işler oldu, sanki bir adı deli…
Zaman beni vuruyor, yüzümün gözümün morardığı yok. Beni vuruyor; beni çağırıyor. Mutluluğa, hayata, yeniden sevmeye, yeniden sevilmeye; örtmeye dünü, sarmaya yaraları… Yarınları kucaklamak için tertemiz kalmak için, beni vuruyor… Bensizliği gönderiyor; beni çağırıyor. Cesaretim var, adım atılmış değil. Gücüm de var, sözler uzayıp kısalmış değil.
Zalim insan dönüp ardına baksa belki de hiç kaçırmaması gereken bir dünyayı, insanlığı göğüsleyecek. Ona ‘Merhaba’ diyecek… Zalimler olmasa iyilerin kıymeti anlaşılır gibi değil, bu dünya her zaman böyle işleyecek… Adına da ‘Düzen’ denilecek.
Saat: 17.17 Güneş batmak istemese de son bir şiir okuyup gözlerin için, öylece çekip gidecek. Adına ‘Akşam güneşi’ denilecek. Sen anlamazsın benden içeri sana yol göründü. Ruhumun asaletinde sefaletin çürüdü. Şimdi gez bakalım yüreğimde istediğin gibi, fukara sevgilerin hangisi yüzünü güldürdü? Sev beni hayat; durma bakalım doldurduk çilemizi, aşka gün say…
Gelinle damadın şerefine olsun gözünden akan iki damla yaş… Adına da üç nokta koy, ne zaman belirsiz rüzgârların sarhoşluğunda gezersen o iki damla seninle olsun, anlamazsın ki bilirim. Adımı da bilirim. Sen gittiğinden beri çok da severim. Adını severken, adımı unutmuştum oysaki. Adım yalnızca ‘Sevmek’ti… Şimdi, hem hayat, hem dünya, hem yalan hem dolan, her şeyi barındırıyor gözpınarlarımda sabahlayan yalnızlık, adım onlardan kalma…
Saat: Eti kemik geçiyor. Esprinin suyu çıkıyor, gül gönlünün sevme vaktidir dayan yüreğim… Bu yaşlar onun için birikiyor. Anlamazsınız bilirim, dünya kadar dönseniz yine de sefanızın hesabını ödeyemezsiniz. Bu insanlar neden bu kadar çok dönüyorlar diye sorardı içimdeki çocuk, gidecek yol bulamadıklarındanmış meğer. Dünyayla hep bir rekabet hâlindeler sanırdım. Dünyayla aşık atma peşinde değillermiş ki, boyları ufak tefek, yaşları da epey genç. Kim uğraşabilir ki dünyanın kahır senaryosuyla? Gül de geç… Onlar yol bulamadıkları için, pusula sanırlarmış kalplerini. Hangi yöne dönseler doğruyu bulacaklarını sanırlarmış.
Saat: Unutamamaları bir geçiyor. Artık unutamamak yasak bize… Gözlerimize getirip buğulu camları, adına da ‘Sevdiğimizin gözpınarı’ demek yok. Yüreklerini de okşamak yok. Unutuldu bütün sözler, yeminler; unutulduk.
Saat: Mutluluğu çeyrek geçiyor. Bu saatten sonra yalnızlık dışarıda bir yerlerde tek başına ağlamaklı senaryolar yazar ancak.
Saat: Gözlerini de bir geçerdi bir zamanlar… O zamanların imsak vaktiyle yolunu şaşırdı gül yüzüm… Ötelere çevirdi, dünya döndü, sen bana dönmedin. Anlamak için sevmek gerekli mi? O hâlde hayatının sonuna kadar anlayamayacaksın, belli…
Saat: 01.22 Gece üşüdü, içeri girse iyi olacak. Yoksa sabah bir güzel geceyi haklayacak. Anlasanıza buram buram umut koktu her bir ocak… Kaderin yolunda giden ve yavaş seven o insanlık, sonunda turnayı gözünden vurdu. Amortisi bile çıkmazdı hani sevmenin? Külliyen Yalan! Altıyı tutturdu hayat, baştan sona kadar bundan sonra her daim ilkbahar ve etraf aşk kokacak.
Dilara AKSOY