Yazdıklarımı okuyabilirsiniz. Hatta ben güzel yazarsam ve siz de önyargısız okursanız yaşayabilirsiniz de. Peki ya sildiklerim? Onlar silgi tozuyla dağılmıyolar etrafa. Aksine insanın gözleriyle bağırdığı, ağzıyla sustuğu kelimeler hep kalbinin gizli bir köşesinde saklanır. Gözlerinizin bağırarak döktüğü gözyaşlarıdır onları derine iten. Konuşmaya kalksanız boğazınız düğümlenir. Susarsınız.. Öyle bi susarsınız ki kendiniz bile unutursunuz içinizdeki zehri. Evet zehir gibi kelimeler, içten içe sizi umutsuzluğa sürüklerler. Ve öyle bi anda çıkarlar ki ortaya.. Zehir gibi kelimeler savurursunuz; Dostunuza, annenize, babanıza.. Zehir etkisini göstermeye başladığında; insanların nefretini bile kaybedersiniz.. Zaten içinizde direnen, sizi hayata bağlayan tek şey sevgidir. Sevgi de olmayınca zehir ruhunuzu öldürür. Etrafa bi bakın; bu yüzden insan, artık yaşayan bir ölü. Hayat telaşesinde çıkarları peşinde koşan duygusuz insanlar..
Oysa silmeseydik, yazsaydık. Böyle mi olurdu? Hâlâ yaşayan insanlar var ve siz onlara şair diyosunuz. Onların, içlerindeki zehri şiir gibi ruhu besleyen bir sanata dönüştürme yetenekleri var. Yazıyolar ve yaşıyolar. Hatta yaşatıyolar..
Yaşadığımız zorlukları tek başımıza atlatamadığımız zaman ihtiyacımız olan şey ‘tecrübe’dir. Tozlu defterlerin satır aralarında büyümüş şairlerin tecrübesidir şiir. Eğer yaşayarak okursanız, size Rüyasız Geceler de başı boş gezen yıldızlardan daha iyi bir rehber olurlar. Bu yüzden artık peşin hükümlerinizden sıyrılın ve okuyun, yazın. Yaşayın ve yaşatın..
Zeynep Akay