İçinde yaşamak ve dibine kadar susmak gerekir bazen. Dilini kes. Gözlerini kapat. Gerçi kapatsan ne fark eder? ‘ Işıkları kapattım mı acaba? ‘ diye tekrar açılıverecekler nasıl olsa. Olsun kapatayım ben yine. 3.258.698.325 kişilik bir dünya nasıl kurarım yoksa? Öyle bir dünya da yok aslında. Sordum ben, küçük kara balık ‘ Yok. ‘ dedi. Yokmuş yani. Ay, çok inandım. Küçük balık da kimmiş! Pardon küçük kara balık!
Benim dünyam avuç içi kadar. Ama tam tamına 3.258.698.325 kişi. Bu kadar kişiyi nasıl mı topladım? Dünyadaki bütün çocukları topladım. Ellerine şeker verdim. Topitop. Çukulata almayı da unutmadım. Bu kadar bavulu nasıl mı taşıdım? Çok kolay be ahbap. Benim avuçlarımın içine sığdı hepsi. 3.258.698.325 kişiyi avuçlarıma koydum ve astım bavulları parmak uçlarıma. Kimileri tırnaklarıma tutundu. Zor olmadı.
Yüzmek istedi çocuklar bir gün. Bavulların içinden çıkardık can simitlerimizi ve şişirdik. Bunların hepsini avuç içimde, tam tamına 3.258.698.325 kişi beraber yaptık. Hepimiz uzandık, denizin o serin sularına bıraktık kendimizi. Yıldızları seyrettik. Ay dedeye gülümsedik. Ay dede? ‘ Ahbap, bir şey sorabilir miyim? Neden ay nene yok? ‘ dedim. ‘ Git küçük kara balığa sor! ‘ dedi. Kimmiş bu küçük kara balık? Neden her şeyi ona soruyoruz? Gittim sordum. Ay nene olmazmış. Çünkü, ay nene her gün yıldız doğuruyormuş. Sancıları çok fazla oluyormuş. Ay dede gündüzleri, ay neneye yardım ediyormuş, yıldızlara bulaşmış kanları temizliyormuş ve parıl parıl yapıyormuş onları geceye yetişebilsinler diye.
‘ Ay dedenin işi zor değil mi? ‘ dedim. Değilmiş. Geceleri kayan yıldızlarda ay nene düşük yapıyormuş. Tutunamamış yıldızlar. Tutunamayanlar. Oğuz Atay da tutunamadı, ahbap. Şimdi Oğuz Atay o kayan yıldızlardan biri miydi? ‘ Git küçük kara balığa sor! ‘ dedi. Gittim sordum. Tanımadı!
‘ Nereden bileyim? Milyonlarca yıldız kaydı. Ayrıca onların hepsinin adı yıldız. ‘ dedi. Ayrım yapmıyorlarmış. Hepsinin adı yıldızmış. Bunu küçük kara balık dedi.
Çocuklarla denizin serin sularında açıldıkça açıldık. Biz tam tamına 3.258.698.325 kişiydik. Hepimizin adı vardı. Hepimiz adlarımızı biliyorduk. Kimsenin ismi kimseninkiyle aynı değildi. Ezberlemek zor olmadı.
Güneşin doğuşuna değin yüzmeye karar verdik. Üşümedik. Hep yüzdük. Güneş erkenden doğmaya başladı. Güneşin kızıllığının arttığını görünce hepimiz bir anda panikledik. Çocukların çoğu korktu. Kimisinin korkudan can simitleri patladı. Kimisinin de can simitleri eridi. ‘ Neler oluyor ahbap? ‘ dedim. ‘ Git küçük kara balığa sor! ‘ dedi. ‘ Yetti ama! ‘ dedim. Gittim küçük kara balığın yanına. Ay nene ölmüş! Etraf kanlar içindeydi. Kanaması fazla olmuş. Bütün yıldızlar yardımına koşmuşlar. Güneş ele almış sorumluluğu, yardıma koşmuş. Ama ay dede ‘ Kanamayı durduramıyoruz. Git hadi sen doğ. Çocuklar güne başlasın! ‘ demiş. Güneş koşmuş hemen. Üzerini temizlemeden bütün kızıllığıyla doğmuş. O gündür bugündür ondanmış güneşin kızıllığı. Ay nenenin kanı üzerinde kalmış hep. Hiç temizlememiş. ‘ Zor olmadı mı ay dede için? ‘ dedim. Olmadı dedi. O gece ay dede yine parıl parıl parladı. Biz tam 3.258.698.325 kişi izledik onu. Hiç ağlamadı. Güneşin kızgınlığı hep devam etti ama.
Gün geçtikçe simitlerimiz eridi, patladı. Bir gün hepimiz simitsiz kaldık. ‘ Ölüm gibi bir şeydi. ‘ dedi ay dede. Ama hiç ölen olmadı. Biz tam tamına 3.258.698.325 kişiydik. Avuç içi kadar dünyamız vardı. Bu dünyayı kurmak zor olmadı. Aslında bu hikaye hiç de böyle değildi. Ayrıca bu bir hikaye de değil! Kim bu ahbap? Kim bu küçük kara balık? Kim bu Oğuz Atay? Ay nene de kimmiş? Ay nene var. Ay nene ölmedi. Ben gittim küçük kara balığa sordum. Hem de avucumda tam tamına 3.258.698.325 kişiyle. Zor olmadı.
Yasemin Megemis.
Fotoğraf: Sinem Battal