Mahrum bırakıldığımız her ne varsa hepsine sarhoşum bu gece, bütün bir kıyıya kaldırıyorum bu son kadehi. Birdenbire saçlarına döküldüğüm bir akşamüstü, mahsus kuşandığım bu hüznü çekip al sırtımdan. Issız bir…
Göğüs kafesime sığdıramadığım rüzgârlar dağıtıyor gözlerimin rengini. Bir ağustos akşamı çöküyor içime gürültüsüz, rüzgârları yılgın, ayazlı. Nefeslerimde, soluk borumda bir ağırlık gibi. Sen çöküyor içime. Nefeslerimde yabancı bir ölüm korkusu.…
Gecenin ardına dökülüyorum demiştim, gecenin sonundayken yazıyorum seni, ne biliyorsun tutulmamış sözlerimize ölmeyeceğimizi. İçinde bir yerde kanadığım kadarına kâfi gelmiyor mu şiir dediğimiz. Beni sevmişsin sevmemişsin çok da fark…
Eskiden karanfiller vardı sokağımda, ya da en azından ben öyle hayal ederdim, karanfil kokusunun avuçlarımıza, saçına dudaklarına, kirpiklerine kadar her yerine bulaştığını hayal ederdim. Mavi bir yorganının ucundan İzmir,…
Terk edilmiş akşamüstleri, omuzuna ağlıyorum Bu şiir, dudağının ucuna bulaşıp, içinde bir yerde acıdığım kadarıdır.. Samimiyetsiz bir kalabalıklaşma telaşı aklımda, öyle sahtekarca bir şey; bu kadar gitmek ve bu kadar…
Bıkkınlığıma yazıyorum bu geceyi ağır paslı bir tren ölüsü çöküyor şehrin yayalığına küçük küçük birikiyoruz kendimize, Oysa henüz masum olabilmek lazım, yanlışlık ve yalnızlıklar kadar.. tutamıyorum artık seni damarlarımda, seni…
Artık seni kutsayabilir miyim, seni ve bu genç kıyıları, aklımı yitirmek pahasına. Uçsuz bucaksız bir denizin simsiyah kesildiğini görüyorum, düşersem tutma beni.. Bir türlü de düşemiyorum zaten. saçlarıma gece dokunuyor,…
Toplumumuzun, inançlarımızın adalet ve ahlakımızın çürüdüğüne bariz bir kanıt olan bu meseleye bu kadar duygusal ve hiç bir katkı yapmayan metinlerle yaklaşmakla hiç bir sorunu çözemeyeceğimizi en başta bu platformda…
Sırtında doğmamış bir şiir sancısı gibi omuzlarından iliştiriyorum kendimi yalnızlığına, oysa, senin için toparlayamayacağım hiç bir şeyim yoktu. Bir bağımlı gibi adımı arıyordum nefesinde, geceyi ciğerlerimde söndürmüştüm, parlement mavisi bir…
Bir cümle daha kattık yalnızlığımıza dök artık saçlarını yaslandığın omuzdan çok geç kalınmış sabahları var bu kentin bilmiyordum Bordeaux kırmızısından uyanıyoruz, ceplerimizde buruşuk cümlelerle.. en zemheri yerindeyim ‘unutmaların’ kalçalarının kıvrıldığı…
tutamıyorum artık seni damarlarımda, seni ve bu kenti. oysa mavi siren seslerinde bir ağıt gibiyim, neşesiz. kömür tozuna yaşlanmış ellerle paslı ve bir tren ölüsü gibi ağır çocukluklara oysa usulca…
İnsanın kendi yücelttikleri karşısındaki alçaklığı, başka hiçbir şeye benzemez, bende bir anıt gibi kutsal bellediğim bedenin karşısında bir mektep talebesi gibi saflaşıyorum, ve sen çıplaklığını bahşettikçe yakarılarıma cevap verirmiş gibi…
senle ben, bilmiyorum bir şiir dizesinin ötesine geçebilir miyiz, bir mısradan bir düşünceden daha fazla neyiz, bizi bilmiyorum ben, suya yansıyan birer surettik kahkahalarımızın ötesinde belki de hiç var olmadık,…