Başlık her zaman en son bulunur. Ne yazacağını bilmeden, nerede kaybolacağını, duracağını ve nereden başlayacağını bilmeden nasıl bulunur. Bulmak bulmak… Neyi , niçin? Ben miyim bu hayatın kahramanı, yoksa bir başkası mı yaşıyor beni ? Bir fanusun içine sıkışmış bu şey, şeyler; neyiz ki biz daha ben neyim onu bilemezken bizleri nasıl bileceğim. Peki ya neden bunları anlamlandırmak istiyorum. Anlamak için bu kadar çaba neden ?
– Zaman (bilindiği gibi) bazen kuş gibi uçar, bazen de solucan gibi sürünerek geçer; ama, insan en çok zamanın ağır mı yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği an kendisini iyi hisseder. Ahh Turgenyev, seni bir türlü anlamayan, düelloya dahi davet çıkaran dostundan çok daha iyi anlıyorum. Ancak, uzun zamandır kendimi iyi hissetmiyorum. Zamanın kölesi olmuş, pişmanlık ve öfkenin içinde kendini yitiren bir zavallıya dönüştüm. Oraya geldiğimde bunun kaybolacak bir büyü olduğunu anlayamamıştım. Şimdi çok iyi anlıyorum her şey o çizgi de başlamış. Parmakları mı öperken senden güç diliyorum. Beni, ben neysem onu al çıkar gökyüzüne, yıldızlarda uyuyanlara bırak!
Heeehhh işte şimdi olmuş sigaram…
Söyle bana ruhum en çok benim ruhsuzluğumdan mı korkuyorsun ? Yoksa ben bir hiç miyim ? Söyle bana gözlerinin önünde bir kaybolup bir çıkan, rüyalarına bir girip, bir çıkan başsız hayalet miyim ? İçimde bir ateş yakıyor ruhumu. Beni affet, kendime öfkemden yok oluyorum. Bir Kauai kuşu, yok olmuş çölde. Geri dönse dönemez, yol olmuş hiç fırtınalarının içinde, tanecikleri kanatlarına ve gözlerine dolmuş ağırlık yapmış, güneş tüketmiş bedenini, susuz ve gölgesiz son seraplara yetişmeye çalışırken okyanusları aşmış, insanların arasında dolanmış tek amacı var Afrika’ya yetişmek. Onun istediği tanrıları bulmak, onlarla uyuşmuş kanatlarını dans ettirmek tek amacı. Onun adı Sami! Merhaba, hoş geldin dostum. Şimdi kendim olabiliyorum. Şimdi kendimi anlamlandırıyorum. Sen, şimdinin ürünüsün. Çizgileri aşmış, fanusundan uçarak yol almış, özgür, kendini bilen, günahsız kucaklanılması gerekensin. Sana evrenin büküldüğü alemden sesleniyorum. Beni bırakma! Sen yaşamam gereken parçamsın. Kutsaal Kauai kuşu Sami!
Resmin çiziliyor Sami rengin bilinmeden sana ten biçiliyor, yüzün; gözlerin, yanakların ve dudakların bir çehre oluşturuluyor. Doğumun kutlu olsun zihnimin ve ruhumun sıfatı.
Die Hippie Die, anlatılmaz, sadece yaşanabilir olan sen benim en uzaklardaki en güzelimsin. Yine aklımdasın dostum. Kalbimden her geçtiğinde, seninle tepenin ardındaki güneşe doğru, yalın ayak çimleri eze eze ormana koşuyorum. En derin en saf dostluğumsun. Kaldır başını gökyüzüne ben oradayım. Yalnızlığındayım.
Keşke her şeyi bir anda unutabilsek Sami o zaman anıların kölesi olmazdım. Histerik ruhumu bırakmıyor zamanın esirleri. Ateş bükülüyor avuçlarımın içinde, kuzey ışıklarının altında beyazlar içinde beyaz giyinmiş, kara daktilom ve masam. Ateş, buz ve gökyüzünün döngüsü içinde ritmi yakalıyorum. Buz kesmiş sakallarımın arasında ağzım kenetlenmiş ter içindeyim. Amanita muscaria çıkıyor bedenimden ve beni besliyor. Rüzgarının ciğerlerde yara açtığı bu yerde ben sonsuz döngü ve deliliğe durmadan yazıyorum. Fareli köyün kavalcısı benim elimde daktilom masamın üzerinde dans ediyorum. Kanatlarım açılıyor, masmavi. Bir bütünleşme ve kuzey ışıklarına uçuyorum.
Merhaba, dünya merhaba yaşam.