Küçüklüğümden beri güzel ve iyi olan her şeyin sonu hüsranla bitti benim hayatımda. Çarşamba günü bana yıllardır istediğim kemanı alan ve benim her şeyin en iyisine laik olduğumu söyleyen babam cuma günü beni dövdü. Hayatımın en güzel haberini alıp havalara uçtuğum haftanın sonunda biri öldü. Ne kadar şanslıyım diye içimden geçirdiğim an çukura düştüm. Gerçekten beni seviyor dediğimin ertesi günü terk edildim.
Belli bir süre sonra deneyimlediğim kadarıyla iyi olan her şeyin bana bir şekilde zarar verdiğini ve ne kadar mutluysam o kadar çok dibe batacağımı öğrendiğim andan itibaren değiştim. Madem böyle bir zorluğu vardı hayatın o zaman bundan kendimi korumalıydım. Dokunmaya kıyamadığım için en üst rafa koyduğum bebeğimi onunla işim bittikten sonra sandalyenin üzerine atmaya başladım. Su içmekten en çok keyif aldığım bardağımı masanın kenarına bırakıyordum artık, babamın beni sevmediğini düşündüğüm günler dayak yemiyordum mesela. Bebeğim kaybolmuyor, bardağım kırılmıyordu. Artık bir insanın üç iyi özelliğini sıralarken dördüncüsüne mutlaka kötü bir şey koymayı ihmal etmiyordum. Beklentileri düşürmek, sıradanlaştırmak, herkesleştirmek, mutlu olmak için daha az neden yaratmak elimde olup iyi diye nitelendirdiğim şeyleri koruyordu. Fakat bu garip bir takım alışkanlıklar edinmeme sebep oldu.
Aşık olmaktan değilde sevmekten hep korktum ben. Çünkü aşk ağlatıyor sevgi ise hep yeniden başlatıyordu. Sevgi iyiydi, güzeldi, salttı. Kaybetmek istemeyeceğin yeni bir şeye sahip olmaktı sevgi. Bir bakıma zayıflıktı. Aşk insanın gözünü karartırken sevgi ise kalbini yumuşatıyor, sorumluluk yüklüyordu. Sevgi güvendi. Sağlıktı. Aklımı başıma toplamaktı. Bu nedenle birlikte olduğum her insanla işler nirvanaya ulaşıp sevgimi derinliklerimden hissetmeye başladığım an arkamı dönüp koşmaya başladım. Ne kadar hızlı koşarsam o kadar çok canım yanmayacak sandım. Koştum. Sevmemek, sevilmemek, mutlu olmamak adına koştum. Fakat bunu yaparken fark edemedim; iyi olanı kaybetmemek yeni bir felaket doğurmamak adına kaçarken aynı zamanda kendime olan sevgimide yitirdiğimi, koşmanın aslında çok yorucu bir faaliyet olduğunu ve türlü solunum bozukluklarını beraberinde getirdiğini, nereye gittiğimi bilemeden kaçtığım anda kendimi bilincimde de kaybedeceğimi bilemedim.
Hala kayıp mıyım bilmiyorum. Ama artık koşmuyorum, belki yürüyorum ama koşmuyorum. İyi ile yüzleşmek hala benim için bir kıyamet belki ama bazı günler kendime tatil veriyorum. Belki bir gün benim için bu karma tersine döner diye bekliyorum. Vazgeçmedim henüz, sevmek için nedenler çıktı karşıma, fırsat verdim. Bazen yalpalıyorum tabi, hatta öyle çok korkuyorum ki bırakın arkamı dönüp koşmayı uçasım geliyor bazen başka diyarlara. Ama beklemeyi öğrendim sanırım, cesaret edebilmeyi, riske atabilmeyi. Çünkü her şey bu hayatta biraz da olsa sevmek adına, yaşamak adına.