Ölüm kimi zaman en büyük acılarımız için kaçış hayalimiz en büyük arzumuzken her zaman da en büyük korkumuz. Bundan dolayı mıdır bir şeyler yapmayıp da zaman boşuna geçtiğinde hüzünle dolmamız, dünyanın sonu gelmişçesine kıvranışlarımız ya da tüm mutluluğu bulduğumuz düşünceyi, kişiyi, yaşamı kaybettiğimizdeki çırpınamayışımız hepsi içinde ölümü mü barındırır. Daha doğrusu ölüme her an yakın olmamız ve o an gerçekleşse ölümümüz anlamsız olacak diye midir hissizlik içinde savruluşumuz. Arzu ettiklerimizden uzakta bir yaşam ne kadar da ıstırap verici bir hal alır o anlarda sanki hiçbir şeyimiz yoktur ne geçmişimiz ne geleceğimiz hatta o anda bulunuşumuz bile parça parça bölünür de saliselere ancak o anın içine sığar varlığımız zira bir saniyeye sığacak kadar bile bizden bir şey kalmamıştır, yetmez doldurmaya o anı. Hakettiklerimizden uzakta kaldığımız hiçbir anı yaşamak da istemeyiz. O saliseler ancak yeter bize de gücümüz de kalmamıştır varlığımızı sürdürmeye. Ölüm bizden bir parça iken biz de ondan bir parçayız her salisemizde hissettiğimiz ve olduğu kadar yaşayıp yaşatabildiğimizdir.