Ölüm ve Korku
Yolda giderken hep sağa sola bakardı.Etrafındaki insanları,yanından geçenleri,gözüne ilişenleri,bir köşeye çekilip sessizce konuşanları,bir elinde bavuluyla diğer elinde telefonu ile taksi çevirirken sıkıntı çekenleri,sabahın köründe kalkıp dükkanını açtıktan sonra kapı önündeki buzları kırmaya çalışan yaşlı amcayı,elinde sigaraları ile okula giden çocukları(muhtemelen lise öğrencileri), kuşların bile uyanmadığı vakitte sokakları temizlerken soğuktan donmuş ellerini ısıtmaya çalışan güzel abileri,amcaları;kısacası görebildiği her şeyi dikkatlice takip ediyordu.Etrafı iyi gözlemlerdi.Bazen can sıkıntısından bazen hayatın ona verdiği bir sorumluluk,yük,ceza gereği yapardı.Bakmiyordu,gözlemliyordu.
Kışın son günleri…Bütün kış insanları canından bezdiren soğuk hava yerini bahara bırakıyor.Kış boyunca yuvalarından çıkmayan kuşlar gökyüzünde davetten davete icabet ediyorlar.Yaz aylarına hasret çeken dağlar üzerlerindeki beyaz örtüyü yavaş yavaş atıyorlar.Bahar ayların yaramaz çocuğu ağaçlar şarkı söyleyip aralarında oyun oynuyorlar.Ve çocuklar…Uzun ve soğuk günler boyu Güneş ile küskün olan çocuklar,uzun yıllar hapishanede kalmış bir mahkumun dışarı çıkıp güneşe bakması gibi bakıyorlar.Sanki bu güneş,kış boyunca ara sıra başını uzatan güneş değildi.Daha sarı, daha parlak…Kış acısıyla,soğuğuyla,bereketsizliğiyle gidiyordu…
Perşembe.Gunes ondan önce uyanmıştı.Disarıdan sesler geliyordu.Sabahın bu saatinde,yerin,göğün,toprağın hatta ölümün bile uyanmadigı bu satte,gelen sesler ona yabancı gelmiyordu.Karşı komşuları Süleyman amca ve arkadaşları camiden geliyorlardi.Diger camilerin aksine,onların mahallelerindeki cami sabah namazına da ibadete açıktı.Gozlerini zar zor açıyordu.Saate baktı.İşe geç kalıyordu.Bir leoparın ıssız ve tenha bir ormanda,kimsenin korkudan girmediği hatta ölümün bile korkudan girmediği bir ormanda, avına saldırması gibi kalktı ve yola koyuldu.Dışarısı soğuk.Dışarısı hep soğuk…Soğuk burnundan başlayıp bütün organlarına çarpıyordu.Vücütta soğuğa karşı bir çatışma,sonu belli olan bir çatışma…Gökyüzünde sesler…Anlaşılan bu saatte tek kalkan o değildi.Havada duman kokusu…Etrafta gece soğukta donan arabalarını çalıştırmaya çalışan insanlar…Yüzlerine sanki dumandan bir maske vardı.
Gecikiyordu.Yol boyunca düşünüyordu.Kafasindaki sesler dengesini bozuyor,sendelenmesine sebep oluyordu.Gece gördüğü rüyayı anımsadı.Bu hayatta hiçbir zaman görmediği,elini tutmadığı,azarını isitmedigi,gülüşünü görmediği,sesini duymadığı,aglayisini görmediği,harçlık alamadığı,kendisiyle dertlesmedigi,yuruyemedigi,okulla beraber gidemediği babasını görmüştü.O,çok sevdiği ve görmediği/göremediği babası…Babası ona haber vermeden ansızın bir sabah çekip gitmişti.Bir babaya en çok ihtiyaç duyulduğu vakit gitmişti.Ölüm babası ile arasına, o çok küçükken girmişti.Annesinden duyduğu ölüm sebebi kanserdi.Yani kanser illeti aralarını açmıştı.Ah ölüm…Ölüm Tanrı’nın insanoğluna vermiş olduğu en büyük ceza,en büyük mükafat…Ölüm yaratıcı ile yaratanı ayıran somut bir varlıktır.Ölümden korkmak…İnsanlar Tanrı(Allah)’dan mı çok korkarlar yoksa ölümden mi ? Ölümden korkuyordu.Çünkü ölüm babasını ondan almıştı.Vakitsiz bir zamanda…