Sensiz ilk gece bu şehrin içinde. sokaklar artık renksiz, gözlerinle ışıldardı tüm ülke. sahiden bir gemiyle gittin bu şehrin içinden.. kurudu denizler dalgaları taş oldu elimde.
Merhaba İlk yazım olacak bu yazdıklarım belki içimizi döker belki de hayatımızı yönlendirmeye çalışırız . Bu hayatta insanlara küçücük bir nokta olan dertlerimizi yük yapar alırız sırtımıza , saatlerce düşünür…
Ruhların görüştüğü yerden geldimHer yanım yara, bereDilimin bağı yoktu ama konuşamadımElimin zinciri yoktu ama dokunamadımGitti dedim, gitti canım cananımPeşine düştüm,gün be gün dolandım Ruhların güldüğü yerden geldimYüzümde yok hiç gülümsemeDehşet…
Kim bu hezeyanın sahibiOmuzları çökük ,ruhu delik deşikYok mu dayanacagı bir duvarSessiz çıglıklarının sesi yok muNedir alıp veremedigiBir ufak nefesten başkaCan atışları karanlıkta ve yorgunBakışları hüsran,keder,ızdırapDurdurun ruhunun ızdırabınıIşık verin ,ses…
Yazının bir ihtiyaçtan doğduğu M.Ö. 3200 yıllarında hayal olamayacak kadar gerçekti. Şu an ise sözcüklerime sığınmış bir hayali gerçekleştirdiğimi söylemek benim için bir ihtiyaçtan fazlası. Aslına bakarsak, tüm bu yazının…
Hayatımda hiçbir zaman doğum günü mumlarımı tek seferde söndüremedim ben.Yıllar geçti, mumlar arttı. Nefesim yetmedi benim.Üfleyin, yardım edin bana. Yetmiyor gücüm.Yardım edin, dileklerime ortak olun.Güzel şeyler diledim, insanlık adına.Ortak olun…
Güneşin doğuşu can Kuş’unun Dünya’ya kanat çırpması ise Gün batımı açan güllerin Solan yaprakları olmalı. Her gün yeniden doğan Her gün yeniden ölen bir bedenin Kafesinde çırpınıp durmak zor. Doğduğum…
yapışmıştı üzerime yalnızlık.. laneti olan bir hayat tarzının bu sonuçları aslında ikimize de yabancı gelmiyordu, herhangi bir ikimize, çünkü ben vardım, senin kim olduğunun hiç bir önemi yoktu.. güzel de…
Diyarbakır, toprak ağalığının kol gezdiği, marabalığın bitmediği Rahmetli Bülent Ecevit’in feodal düzen diye tanımladığı, yaşam biçimini özümsemiş bir bölgede. Hala aşiret örfü adeti ve de kurum ve kuralları ön planda.…
Mevsim Sonbahar! Güneydoğu Anadolu doludizgin kışa koşuyor. Dicle Nehri Fırat’la buluşmak için Şattülarap sevdasıyla, yanıp tutuşuyor. Bölgede olağanüstü hâl uygulaması var. Emniyet ve asayiş bozukluğu at başı kum pistte doludizgin…
Bizim Doruk kaç günden beri başımın etini yiyor! Anılarını ara sıra kaleme alacağım diye söz vermişim… Verdiğim sözü hiç tutmuyor muşum! Bir afra bir tafra yüzünden düşen bin parça. Şimdi…
Hikâyenin yaşandığı dönemde, Ada’nın adı İmroz’du, şimdi Gökçe Ada. İmroz diye mi başlasam söze yoksa Gökçeada diye mi girsem lafa? Aslında isimlerin ne anlamı var diyeceğim de bir türlü dilim…
Eskiden bizim evin karşısında erik ağaçlatı vardı. Çocuklar erik çalardı. Şimdi açık otopark var. Çocuklar oto teybi çalıyor. Aslında pek fazla bir şey değişmedi. Ben de değişmedim. Fırsat olsa değişirdim.…
Herkes sevmez ekmek içlerini. Serçeler hariç. Güneşli bir güne uyanmıştı. Olacaklardan haberi yoktu. Sandalyesine oturdu, kahvesini yudumladı. Nereden geldiğini bilmiyordu, nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Dünün izleri, yarının heyecanları ona…
Nasılsın…Ne basit kelime yüklemsiz,yüksüz ama bir o kadar ağır.Bu kelimeyi kurmak ne zor sevgi dolu,ilgi dolu ama bir o kadar anlamlıYok ,yokBu kelimeyi bana soran yokRuhumda yokluk sancısıYanımda hiçlik yarışıÖlümün…