Bazen mutlu olmak için gereken bütün şartları yerine getirsek de olmuyor. Elini attığı her şeyi kurutan tipler vardır. ‘Maşallah’ dedikleri 40 gün yaşamaz hani…
Hayata belli değerler ile geliriz. Mesela anne ve baba gibi daha sonra bu değerlerin üzerine asla temel değerlerin yerini tutamayacak olan heyecan verici, etkileyici, bazen ağlatan, bazen güldüren, kimi zaman sevindiren, kimi zaman hüzünlendiren kişileri katarız sonunu kimsenin bilmediği ömrümüze.
Asla temel değerlerimizin yerini tutmaz, tutmayacaktır bu kişiler. Lakin bazen her şeyden, bazen herkesten çok onları yaşamak isteriz ve genelde de yaşarız. Elimizden geldiği kadar hiç birini, hiçbir şeyi ıskalamamaya çalışırız.
Bazen, asla telafisi olmayan pişmanlıklar yaşarız. Bu pişmanlıkların içinde boğulup bir daha hiç pişman olmamak için sonu belli olmayan ömrümüze son verebiliriz. Bazen sonuç her zaman böyle olmayabilir.
Hatta hiç bir sonuca bağlamadan ve hiçbir şey yaşanmamış gibi elimizde kalanlarla yolumuza devam edebiliriz. Yani sonuç olarak insan kendisiyle baş başa kalır. Bazen öyle acıdır ki, ne değer kalır, ne de değersiz kalır…
Bir türlü barışamaz, ne kendiyle ne de başka bir şeyle…
Zaman yavaş yavaş kaybettirir.
İlk defa yatak bu kadar soğuk geldi.
İlk defa sana sarılmadım yatarken…
Ve ilk defa “Neden sarılmıyorsun” demedin.
Bu yatak hiç bu kadar soğuk olmamıştı. Ve ilk defa gecenin bir yarısı yataktan kalkıp bir sigara yaktım.
İlk defa o yatağa tekrar yatmak istemedim.
İlk defa bu kadar yalnız ve hissiz hissettim.
Ve son defa kendime yeni bir şans vermekten usandım.
Sanırım ilk defa…
İlk defa…