Soğuk tren garının en sonundaki bankta oturup kalmıştı kız. Geçen trenlerin çıkardığı sese kaldırıyordu başını sadece. Yerde sanki film çekiliyormuş gibi aralıksız seyrediyordu, gözünü ayırmıyordu yerden. Sadece trenlerin geçerken çıkardığı yüksek ses dikkatini dağıtabiliyor; onun geçişini seyrediyor, nadiren düdüğü çalındığında da burnunun üstünü kırıştırıp tekrar başını eğiyordu önüne. Bir tren garında bir kız, küçük bedenine yük olacak koca çantasıyla oturuyordu son bankta. Birkaç saat sonra kendine geldiğinde kaldırdı kafasını yavaşça, gökyüzünde güneş kızıllığıyla tozu dumana katarcasına bir hışımla batmaya devam ediyordu. Bir an ne yapacağını, geceyi nasıl geçireceğini düşündü. Çantasını alıp ayağa kalktı, ne yapacağını bilmez halinden öyle korkutmuştu ki kalbi, kendinden emin bir tavır takındı hemen. Bir eline çantasını aldı diğer elini cebine sokup telefonunu tuttu. Yanından geçip gidenlere bakmamıştı o zamana kadar, ta ki birkaç metre ilerisinde iki kadının kavga edişini duyana kadar. Kız korktu önce kadınlardan. acımadan birbirlerine vurup, kıvırcık saçlarını çekiştirip bağrışıyorlardı kadınlar. Kırklı yaşlarının ortalarında iki kadın, ve kenarda kadınlara dehşet dolu gözlerle bakarak ağlayan küçük bir oğlan. Oğlanı gördüğü an ona doğru yönelip avutmaya çalıştı kız. Çocuk anne diye sızlanıp ağlıyor, gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Kız o an iki kadını da yere yatırıp yumruklamak istedi. Hangisi annesiyse ona bir kat daha kızdı kendi çocuğuna bunu nasıl yaşatırdı? Kız çocuğu uzaklaştırmak istedi ama çocuk gitmek istemiyordu katılırcasına ağlıyordu, kız onu sakinleştiremedi. Neyse ki zor da olsa kadınları ayıran kalabalık onları birbirinden uzaklaştırıyordu yavaş yavaş. Çocuk kızın kolları arasından kadınlardan birine doğru koştu. Kadın çocuğa sarılıp kaldırmak istedi ama bayağı hırpalandığı için kaldırmadı, oysa çocuk kadının boynunu bırakmıyordu. Diğer kadın ise yırtınırcasına oğlum diye bağırıyordu. O kadın oğlumu çalıyor gitmesine izin vermeyin çocuğumu geri ver gibi şeyler söyleyip ağlamaya başladı. Sonunda gelen polisler kadınlarla birlikte iki kişiyi daha alıp arabaya götürdü. Çocuk ise kadın polisin kucağında anne diye ağlıyordu. Kalabalık yavaş yavaş dağılırken kız, çocuğa bakıp ağlamaya başladı. Çocuğa öylesine acıdı ki onunla birlikte gitmeyi düşündü. Ama ne yapabilirdi ki polisler devreye girmişti çoktan. Derken polisler kadınlarla çocuğu götürdüler. Çocuk giderken hala ağlıyordu. Kız da ağladı… Ortalık iyice kararmıştı. Şehir, ışıklarla aydınlanıyordu artık. Kız bedenine büyük gelen çantasıyla yürüdü. Geçtiği yollar bomboştu sanki zaten dalgın olan ruh hali o çocuktan sonra iyiden iyiye soyutlanmış dünyada sadece o kalmış gibiydi. Tanıdık bir melodi ilişti bir ara kulağına, damağında eskiye dair bir tat, söylenmemiş sözlerin bıraktığı yutkunma isteği… Kız tren garına geri dönmek istedi o an. Her şeyin bitti yere. O son banka son kez bakmalıydı… Geri döndü kız, koşar adımla bedenine büyük gelen çantasını omuzlayarak yürüdü. Zihni boştu kızın yaşadıklarına hala inanamıyordu. Derken bir rüya anımsadı kız, ne zaman gördüğünü unuttuğu gerçekçi bir rüyaydı. Sanki o rüyada gibiydi adım attıkça rüyasını hatırlıyor o rüyanın atmosferinde kayboluyordu. Soğuk iyice soğudu, hava iyice uçtu. Kız tren garında, o son bankın üzerinde, rüyasını yaşıyordu sanki artık. Bir an gerçek olamayacak kadar gerçek bir hayale yaklaştı o son bankın üzerinde, artık hatırlayamadığı küçüklüğüne uzattı elini. Gözünden akan bir damla yaş diğer damlaların önün açtı, artık net göremiyordu kız. Gözyaşlarını silmeye çalışırken hayali de yok oldu küçüklüğünün. Kız kocaman çantasını koydu banka ve ağlamaya başladı tüm gidenlerin arkasından…