Orada duran bir şey var.
Daim adımı fısıldayıp, lanetli, bulanık.
Kalp boşluğumda sıkıştırdığım nefesimi versem, kapılacağım gibi.
Orada duran bir şey var.
Gereksiz olan, aslında ihtiyaç duymadığım ne varsa toplayıp geriye kalanı da ardımda bırakıp terk ettiğim koridorlarda, bilmem kaç yılını devirmiş ahşap kapıların gıcırdamasından başka bir şey…
İlle de beni isteyen, illa ki gel! Diyen… Ne karşı durmak ne de boyun eğmek için bir nedenim olmayan… Mıhlanmışım yol-suzluğuma.
Orada duran bir şey var.
Elime aldığım kalem değil, bıçkı,
Yazdığım kağıt değil, duman,
Yazdıran acı değil, sindirdim kuru kirpiklerimin her bir teline,
aşk değil, bildim yoktur alfabesi, yoktur çizgisi, rengi
hasret değil, tadı kaçtı, doğru düzgün yaşanmadan üstelik, eskidi şairlerin lehçesinde,
umut değil, dilime öyle pelesenk oldu ki menfisi, takatsizim hecesine…
ıstırap değil, gam değil, yağmur değil, toprağın kokusu değil, sobanın sesi değil, kargalar değil, suyun akışı değil, ciğerimi çimdikleyen bir nota değil, sen.. Sen hiç değil! Ne vakit toprağı yutsam, ne vakit toprak yutsa beni, o vakit yazılacaksın en güzelinden…
Orada duran bir şey var. Yazdıran…
Yazayım diye tepeden tırnağa, tırnaktan ete, etten her bir hücreme kadar varlığımı kundaklayan…
Lakin,
Elimde değil, dilimde hiç değil, hele yüreğimde…
İhanet değil midir?
İyileştirmiyorsa, güzelleştirmiyorsa, sevindirmiyor yahut gözyaşı oldurtmuyorsa..
Kelimelerin sirkinde, laf cambazlığı yapmaktan öte…
Orada duran bir şey var.
Biliyorum ki artık durmayacak…
Biliyorum ki yüzünün en naif yerine konmuş bir turna gibi,
Bana hep saksağanı anımsatan boynundaki üç kuyu gibi noktalar; beni yaşatan ben’lerde kendisini hatırlatacak…
Biliyorum ki gittiğim gibi döneceğim. Belki sessizce, kimseler bilmeden, işitmeden ve dahi hissetmeden, hiçbir cümlemin tanığı olmayacak, hiçbirine şiir denilmeyecek dönsem de.. belki…kırışıklıklarıma hayıflanacağım belimi doğrultamayacağım anda, yahut hızlıca, yazmak için geçerli bir neden bulduğum gibi…
Haydi! Boşu boşuna doldurmayın kürsüleri…
18 comments
Görüyorum ki, kelimelerin ince noktalarından yakalayıp ahenk oluşturmada yetkinleşiyorsunuz. Sevindirici buldum. Bir gizemi çözmek neye yarar Üstad, bilmiyorum. Lakin çözülmeyecekler uğruna savaşanlarda biz değilmiyiz? Sevgili Üstad, bir mektubu bitiremiyorum …
Yetkinleşmek?!
Kelimelerin zehiriyle katmerleşmek değil midir aslolan?
Ne zaman çözümün peşine düştük ki bizler..
Gizemimizi taçlandırmak tek eylemimiz.
Uzun zaman oldu. Daimi bir gizemin ardından koşalı. Hiçbir işe yaramadığını ikimizde biliyoruz. Ama bir çözümün varlığına inandığımdan ötürü hep bunlar. Aslolanı bilmiyorum. yalnız zehri-a mavi olduğu kadar, karanlıkta.
en güzeli süslemek gizemi, bazen ne yazdığımı hatırlamıyorum. nasıl yazdığımı, belki ondandır
Sessizlik kapladı her yanımı, ne zaman var, ne mekan ? Kapkaranlık her yer. Yürürken korkunun gölgesinin izinden, bilmek veya bilmemek, hatırlamak veya hatırlamamak, yazmak veya yazmamak, ne fark eder ki. Yanarak biten bir mumu ne durdurabilir ?
Sorularınızı Sayın Elif Yıldız’ın cevaplayacağından eminim.
Bu konularda kendisi benden daha yetkindir.
Yanarak biten bir mum, an be an nefes be nefes ömrü tüketen bizler..
Öylesine bir hikaye mi yoksa mana/hikmet dolu yaşayacağımiza/son bulacağımıza bizden iyi kim cevap verebilir?! Yazmak kahvenin üzerinde biriken köpüğü sadece..
Daha önce de bunu söylemiştim bir gizem olarak değil apaçık bir intihar olarak gördüğümü.
Gizemli olan kalbin ısrarla gözkapaklarını indirmesi
intihar, bedensiz bir kalbe ne yapabilir. Hisleri yaşayamayan, bittikçe biten, anlamlandıramayan, anlayamayan gözlerdeki buğuyu, puslu puslu bakmayı, bakıp bakıp görmemeyi, ışığın içinde karanlıkla ölmeyi düşünen, kendi varlığını yok sayan bir kadavra misali soyut bir varlık istede neyi değiştirebilir ? Kendi kendine konusmak nasıldır ? Nasıllar, cevaplar değil midir aslında önümüzdeki dağlar ? Ben, ben var ya ben her gün zihnini bulandıran, her gün kendini öldüren ben, her gün yaşamayı bir engel olarak gören ben, her gün, her kalktığında susan, diplerde, en derinlerde, düşünemeyen ben. Ben demekten nefret eden ben, yazı yazmaktan nefret eden, ama başka bir çıkış yolu olmayan ben. Yazdıkça dağılan, dağıldıkça kopan, koptukça yok olan ben. Hayallerini kaybetmiş, gökyüzüne, aynaya bakmaktan utanan ben yokum sanki. İçimdeki mum sönmüyor, hiç bir şey iyi gelmiyor. Hiç bir şey anlamlı gelmiyor. Gülemiyorum, içimdeki boşluğu dolduramıyorum.
Sn. Brkorucu, yazdığım yazının içeriğinden çok daha ağır yorumlarda bulunuyorsunuz..
Yazmak bir çıkış yolu değildir.
Ve bir çıkış yolu her daim bulunur. Öncelikle önünüze çıkan çıkmaz sokağa sırtınızı verip geldiğiniz yerden dönün, yüzleşin..Başka bir yol illa ki vardır
ne kadar kişiye ulaşırsa o kadar iyi aslında kelimeler doğal devinimler duygular vs içsel dünyamızdan çıktıkça somutlaştıkça anlam kazanıyor
Doğrusu tam olarak neyi kastettiginizi anlayamadım? İçsel dünyamda kayboluşumdu
Hocam meseleyi doğru anladığınızdan emin misiniz?
tebrikler
Teşekkür ederim
Buğra hocam, önünüzdeki dağları, biraz açar mısınız?
Teşbihte kusur olmaz derler, ama kusursuzluk oluyormuş demek ki. Kaleminize sağlık.
Çok teşekkür ederi. “kusursuzluk” bunca kusurlu birinin kaldıramayacağı bir kelime..
Safa bey benden evvel davranmış, bize ulaşabilirmisiniz?:)
Hazar hocam, şiirlerinizi okudum. spektas@gsuik.co bana ulaşır mısınız?