“Verlaine büyük bir şairdi, fakat Rimbaud bir dâhiydi!” Bu cümle bugün okuduğum onca yazıyı belki de en iyi şekilde özetleyen tek cümledir. Öyle ki bugün…
Bir çocukluk düşüdür bu. Onun olduğu topraklara gitmek, onun var olduğu yerlerdeki insanları merak etmek, havayı başka solumak, suyu başka tatmak. Ondan korktuğun halde yine de hep onun özlemini…
Tanıdığın birileri ölmeden, ölümün acı çığlıklarını duyamaz, mor dalgalarını hissedemezsin derdi annem. Hiçbir zaman ne dediğini anlamak için uğraşmadım. Çok pişmanım! Benliğim canlı cesedimin içinde gömülüyken, ruhum kaldığı yerden devam…
Günlük tutmak önemlidir derdim. Derdim, ama bunu sadece günlük tutmanın bana verdiği zevk yüzünden söylediğimi sanırdım. Anne Frank’in günlüğünü okuyana dek. Bir günlük, sizi 12 yaşındaki bir çocuktan kocaman bir…
İnsan bomboş hissettiği zamanlarda da yazabilir mi? Yoksa yazmak için derin bir keder içinde mi olmak gerekir? İşte bu sorular kafamı kurcalarken kendimi masa başında, kağıda bir şeyler yazarken buldum. Dedim…