Kalbimde kilitli olan sabahların gözü aydı sevdiğim. Gün aymadan, sabahın ince telli saçlarında ekmeğe banılan umutların firarları çoğalmadan sabahlarımın gözü aydı. Yanlışlar girizgâhında, özlemek cenazesinde, bir dolu kısmet hançerinde kara saplanır gibi hep sana saplandım ben. Çünkü deliydim, çünkü aptaldım, çünkü çünkü’süz esir münasebetlerin bende dirilen yansımalarıydım.
Dün muradıma erdim sandım; bir delişmen hatırada yine ipin ucuna getirerek hayallerimi; önce kalbimden sonra gözlerimden en sonunda da bedenimden asmak istedim kendimi. Yanlışlıkla yine hatıraların koynunda geceleri gündüz etmek için çabalayan bir manyak oldum. Asırlardır sende kalan deli bir misafirim. Deli olduğumdan emin olduğum kadar; bundan da eminim.
Kalbimde kilitli geçmişimin öznesinde dil çıkaran harflerim seni kalbimden alsınlar istiyorum. Çünkü sen bana acıdan başka bir şey vermedin, acının ölüşü şerefine şarkılar besteleseydim gecelerime; gündüzler yine galip gelirlerdi, ben hangisini istesem bir diğeri gelirdi kucağıma.
Artık oyun oynamak istemiyorum hayatımda; galibi ben olamıyorum oyunların, sevda düşlerime kalbimi kırıp kırıp teslim ediyor, kendimde kendimce ölüyorum. Biliyorum, seni dilediğim yalnız sonbaharların hatırı için bile olsa uğramayacaksın sensiz dünyamın seni arayışlarına. Kapı aralığından bile olsa bakmayacaksın hayatıma, seni kendimden çok sevdiğimi görmek istemeyeceksin bir daha.
Ben, kapattığımı sandığım sayfaların özürlü tutarsızlığıyım. Kendimde bir demet çiçek buluyorum gecemin al yazmalı günahları kapanır belki diye; çiçeği koklamak isterken yapma bir çiçek olduğunu fark ediyorum. Tıpkı varlığın ve tıpkı yokluğun gibi. Var olmayan sevdalar dilberlerinde tüttürdüğün sonsuz aşk çıkmazları ve yok olamayan sevdamın tükenmeyişinde tüttüremediğim yalnızlığımın derbeder edişleri gibi. Ben yine saçmalardan demeçler sokağımın yalınayak delisiyim.
Bazen bazı acılar sofradan kalkıp “afiyet olsun” demek cesaretini gösteremiyorlar insana. Çünkü bazen acıların da sofradan kalkacak mecalleri olamıyor. Bazen, acılar da kendilerine birikerek kendilerinde yalnızca acı olabiliyorlar. Bu yüzden acılarım sofradan kalkıp afiyet olsun diyemeyecekler bana. Yedim, sindirdim, hazmettim, fena vuslat dakikaları benden geçip başkalarının oldu. Bu yüzden yemeklerinden mutluluk çıkmadıkça bir daha yemeyeceğim acıları… Eğer gönlümün son fasıl hikâyesinde sarılacaksan bana ve gitmek istemeyeceksen bir daha; gitme öyleyse. Git diyen mi oldu sana? Ah körpeliğim bedenimde asılı kalmış biçare yaramazlığım; kışlar kuşlar umutlar ne varsa elimde, hiçbiri anlamlı olamadı sen yokken. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmadığını biliyorum, aşk en çok hak etmek midir ki? Asla. Öylesine, bir gün konduğu için pişman olmayacak olan bir kuş gibi geldim dünyanın benden uzak oluşuna; orada bile yaşarım sandım yanıldığımı yalnızlığımla arşınladığımda. Neyse, bir beklenti durağıydı; orada hangi otobüsü beklediğini bile bilmeden bekleyen bir yolcu gibi saatlerce yine bekledim say. Geçmedin durağımdan, göçmedin kalp pusulamdan, gidemedim paslı aşkımın beni kana bulayan hezimetli yollarından…
Dilâra AKSOY