Hikâyenin yaşandığı dönemde, Ada’nın adı İmroz’du, şimdi Gökçe Ada. İmroz diye mi başlasam söze yoksa Gökçeada diye mi girsem lafa?
Aslında isimlerin ne anlamı var diyeceğim de bir türlü dilim varmıyor, diyemiyorum. Çünkü Doruk bir yıl İmroz’da yaşadı!
Jandarma’nın not defterinden; adaya yolculuk başlığıyla anlatacağımız, Hikâyenin ilk bölümü İmroz’a ait!
Her bölüm kendi içinde ve ayrı ayrı coğrafi bölgede ya da İl’de kendini bulacak.
Biliyorum İmroz’da bizim Gökçe Ada’da bizim.
Lakin anılar geçmişte kaldı. Gökçeada diye bir isim yazılı değildi o tarihte lügatimizde. Sırf bu gerekçeyle anılar İmroz adıyla yaşanacak.
Doruk kim diye bir başlık açmayacak, onu tanıtmak için ayrı bir çaba göstermeyeceğim. Serüven içinde Doruk kendi kendini tanıtacak sizde belki bu hercai delikanlıyı seveceksiniz.
Bölümlerde isimleri yazılı arkadaşlarını da detaylı olarak tanıtmayacak, gerçek isimleriyle hikâye etmeyi şimdilik düşünmüyoruz.
Onlar hakkında da detay bilgi verilmeyecek.
Öyleyse lafı çok uzatmanın bir gerekçesi yok! Hadi Buyurun İlk yolculuğa birlikte çıkalım. Neler görecek neler işiteceğiz beraber görelim.
Doruk döneminde; Kaleköy, Tepe köy, Derköy, Zeytinli köy vardı, tarihi dokusunu koruyan önemli yerleşim yeri olarak yazılmıştı aklımıza.
Kalemim yakın zamanda gidip Gökçe Ada’yı görmedi. İşte sırf bu yüzden İmroz adını kullanacak, anılarımızı döneme uygun yaşamanın tadını çıkartacak.
İmroz kelimenin tam manasıyla, bir yeryüzü cenneti.
Altından akan ırmak yok, lakin dört bir yanı pırıl pırıl mavi deniz. Başını hangi yöne çevirsen; bağ bahçe, zeyinlik.
Havası güzel, suyu temiz.
Hani cenneti tanımlayanlar “Huri”den söz ediyorlar ya; Gökçe ada’da birbirinden güzel Hurilerde var !
Eleni,
Vasili,
Panayatula,
Mariya, vs vs say say bitmez.
Rum kızlarını Huri sayarsan işte sana yeryüzünde gerçek bir cennet! Bu öykü, yarım asır öncesinin bir yıla sığan küçük anılar demeti. Ada üstünde yaşayan, nefes alan, insanların, bitkilerin, hayvanların; taş ve toprağın serüveni.
Gökçeada’nın, geçmişi M.Ö 6 bin 500’lere kadar uzandığı, yapılan kazılarda, ele geçen belgele netleşmiş.
Doğu Ege adaları arasında bilinen en erken yerleşim bölgesi unvanını da elinde bulunduran muhteşem Ada’da; hikâyemizin kahramanı Doruk da, bir yıl boyunca, su içti. Havasını kokladı, Deniz’inde yüzdü, kumunda bronzlaştı.
Doruğun yerinde siz olsanız heyecanlanmaz mısınız?
Doruk’ta heyecanlı!
Yıllar önce Ada üzerinde yaşadıklarının bir gün kaleme alınacağını, aklının ucundan geçirmez rüyasında görse hayra yormazdı.
Onun için İmroz, Deniz’in ortasında bir kara parçası olmaktan öteye bir şey ifade etmiyordu.
Bir tek gönül işleri onu heyecanlandırmıştı.
Anlatacağımız bu hikâye; 1/2 asır önce yaşanmış, gerçek bir serüven.
Eksiği var fazlası yok!
Çok fazla detaya girersem, serüvenin heyecanı başınızı döndürebilir. Dere köyün, tuzlu sularından, rıhtıma çıkmadan boğula bilirsiniz. Öyleyse, konuyu çok uzatmadan, Ankara’da biten öğrenciliğin sona ermesi, 15 günlük meyil müddeti ve ziyaret edilen aile büyüklerini transit geçelim. Eskişehir’den başlayan yolcularla seyri sefere çıkalım.
…/…
Gönderen Necati Kavlak zaman: 07:50