Herakleitos’un unvanı Ağlayan Filozof’tur. Onun pesimist dünya görüşü çok sayıda edebiyat eserine konu olmuştur ve Rönesans resimlerinde çoğunlukla ağlarken betimlenmiştir.
Alman filozof Karl Jaspers ilkçağ için Achsenzeit diye bir terim kullanır. Türkçeye zaman ekseni diye çevrilmiş ama “kesişme çağı” demek belki daha açıklayıcı olur. Bütün öğretilerin doğduğu ve birbirleriyle tartışarak, kesişerek çoğaldığı çağ anlamında özellikle MÖ 600 ile 200 yılları arasındaki dönemi anlatmak ister. Jaspers’in bakış açısında Doğu felsefelerini dışlamayan, tüm insanlık düşünce tarihini bir çağ içinde barındıran bir yan vardır. Anadolu, Ege kıyıları, Akdeniz, İran, Hindistan ve Çin’i kapsayan bir dönemdir. Gerçekten de insanlığın en büyüleyici çağıdır bu. 2015 yılına girmek olduğumuz şu günlerde hâlâ inandığımız bütün öğretiler, dinler, felsefeler ve düşüncelerin tohumu o dönemde atılmıştır. Bir yüzyıl düşünün, öyle ki tek Tanrılı dinlerden Budizm’e, materyalist felsefeden gizemciliğe, ateizmden Konfüçyüs öğretilerine kadar hepsinin doğuşuna tanıklık etsin. İki yüzyıl boyunca aynı dünyada Taoizm’in kurucusu Lao Tsu, Çin’i yüzyıllar boyunca etkisi altına alan düşünür Konfüçyüs, Budizm’in kurucusu Gotama Buda, Sokrates, Platon, Aristoteles ve daha nice peygamberin, filozofun, yazar ve şairin yaşadığını düşünün. Achsenzeit ile işte bunu kast ediyor Jaspers.
Varlığın özü
İlkçağ aynı zamanda, birçoğu ne yazık ki sonraki çağlarda kaybolmuş muhteşem eserin yazıldığı dönemdir. Kaybolanlardan biri Heraklitos’un üç bölümden oluşan Doğa Üzerine adlı kitabıdır.Bugün Herakleitos’tan elimizde kalan parçacıklar, onun çağdaşları ve bir sonraki nesiller tarafından aktarılan düşüncelerinden alıntılardır. Bunlar günümüzde Fragmanlar olarak adlandırılmış 126 parçadan oluşur (bunlara ek, on kadar da sahte olduğu sanılan fragman). Aslında bunlar bölük pörçük söylenmiş, bazıları anlaşılmaz, fazlasıyla gizemli tümcelerden oluşur; buna rağmen, Herakleitos’un Fragmanlar’ı karşısında heyecan duymayacak bir okur yoktur.
Doğa filozofları olarak adlandırdığımız Sokrates öncesi düşünürlerin en çok ilgilendikleri konu, ilk maddenin ne olduğudur. Bu filozoflar duyularıyla algıladıkları doğayı anlamaya çalışmış ve gerçekliğin ne olacağını açıklama çabasına girmişlerdi. O çağda henüz hiçbir düşünür algılardan farklı bir gerçeklik olacağı düşüncesinde değildi. Algıladıkları doğada nesneler vardı ve bu nesnelerin değişimi ve nitelikleri ellerindeki tek veriydi. Buradan yola çıkarak tüm evrenin gizemini çözmeye çalışıyorlardı.
Herakleitos’a göre evrenin özünde ateş vardı. “Bütünün kendisi olan bu kosmosu ne bir tanrı ne de bir insan meydana getirmiştir. O, daima belli ölçülere göre yanan, belli ölçülere göre sönen ezeli ve ebedi ateştir.” (frag. 30) En başından beri var olan ve hep var olmayı sürdürecek olan öğe olarak, zaman içinde tükenmeyecek bir şeydir ateş. Ayrıca doğa filozofları varlığın özü olarak gördükleri öğeyi her şeyin sonunda dönüşeceği şey olarak düşünürler. Herakleitos da sonunda her şeyin ateşe dönüşeceğini söyler. Bu sözlerini şöyle anlayabiliriz, ateş temasa geçtiği her nesneyi değiştirme gücüne sahiptir ama kendisi değişmez. Örneğin suyu buhara ya da ağacı küle dönüştürür ama bu süreçte kendi özünü yitirmez. Bu nedensel açıklamayla, tüm evrenin ilk maddesinin – ve tabii son maddesi, çünkü her şey yok olduğunda kalacak olanın – ateş olduğunu savunur.
Herakleitos’u bir düşünür olarak ilginç kılan ya da onu ölümsüzler arasına katan şey varlığın özüyle ilgili yazdıkları değildir, o asıl felsefesini “karşıtların birliği” kuramıyla derinleştirmiştir. Bu nokta tam da yazının başındaki Karl Jaspers’in “kesişme”sine getiriyor bizi. Aynı çağda ama çok uzak topraklarda yaşayan Lao Tsu’nun “Tao Te Ching” de karşıtların birliğinden söz eder ve bunu aynı Herakleitos gibi gizemli sözlerle açıklar. Çok farklı coğrafyalarda yaşamış bu iki düşünür benzer düşüncelerin etkisinde kalmış olabilir diye soru takılır zihnimize. Bu ortak etkinin ne olabileceğini ve bu tür soruların yanıtını bilemeyiz ama Herakleitos’u bu benzerlik ışığında okuyunca Fragmanlar’ın Doğu öğretilerine ne denli benzediği şaşırtıcıdır.
Aynı ırmak mıdır?
Şimdi asıl konuya gelelim. Herakleitos’u binlerce yıl sonrasında sık sık anıyorsak, şu sözlerinden dolayı olma olasılığı yüksektir: “Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar.” Bu sözler çok farklı şekillere bürünmüş, basitleştirilmiş ve bir nevi hayatta her şeyin değişeceğinin logosu haline gelmiştir. Platon Şölen’de, bu düşünceyi bir sonraki noktaya taşır “Yalnız beden değil, can da değişir” der. Herakleitos’un vurguladığı sadece değişim değildir üstelik, akışı anlatmak ister. Irmak aynı zamanda zamanın simgesidir. Zaman karşısında çaresiz kalan şey değişimin ta kendisidir. Bu evrenin kaderidir Herakleitos’a göre.
İlkçağın en ünlü filozofu değildi Herakleitos ama çok yankı yapan düşüncelere sahipti. Fikirleri onlarca filozof tarafından kaydedildi, tartışmaya açıldı ve bu sayede günümüze kadar kaldı. Aslında yazılmasının üzerinden dört yüz, hatta beş yüz yıl geçtikten soran bile (yaklaşık MS 200 yılında) Doğa Üzerine’nin ulaşılabilen bir metin olduğunu biliyoruz.
Herakleitos’un bir diğer unvanı ağlayan Filozof’tur. William Shakespeare Venedik Taciri’nde büyük olasılıkla ona gönderme yapar. Onun pesimist dünya görüşü çok sayıda edebiyat eserine konu olmuştur ve Rönesans resimlerinde çoğunlukla ağlarken betimlenmiştir. Genelde Demokritos’un (o da Gülen Filozof) olumlu dünya görüşü ile karşılaştırılır. Bu üzüntünün altında ne yattığını bilemeyiz, böyle bir lakabı hak edip etmediğini de ama Fragmanlar’ı okurken üzüntüden çok kadercilik ve yalnızlık hissederiz onun sözlerinde.
Son olarak Kitabın değerini katlayan birkaç unsurdan söz etmek gerekir: İlk başta başarılı çeviri ama bundan daha önemlisi, çevirmenin metne eklediği açıklamalar. Her felsefe öğrencisinin mutlaka okuması gereken bir klasik.
FRAGMANLAR
Herakleitos
Çeviri: Cengiz Çakmak
Alfa Basım
2014, 340 sayfa, 19 TL.