Gidişinin koynuna attım kendimi; fahişe telaşlarımın gölgesinin bile dedikodusunu yaptım namuslu yalnızlığımla. En çok o alırdı aslında koynuna başkalarını; sahtesin, sahteyiz… özür dilemek vasıtası bile geçmiyor kimsesizliğimizden, otostop çektirmiyor sancılı aşkımın ölümcül hastalığının sahibi ruhum…
Gelmekteydin yamaç köprüme , bin patlamış mısırlı özleyiş filmime turp sıkmaktaydı yardımcı oyuncu yanlışlarım…
Seni damarımdaki kanı başkalarına bağışlayamayacak kadar bencil bir ruhaniyetle sevdi gönlümün ince sızılı hınzır hizmetçi düşkünü hâlleri; halbuki ben aşka efendi satmakla yükümlü ağır cezalı bir prensestim sen yokluğuna devasız sultanların cariyelik yaptıklarını öğrenmeden önce.
Ben yine gecemin yıldızsız gökyüzünde sensizliğe neşesiz umursamazlıklar biriktiriyorum. Kahrolası bahtiyar adam! Mutluluk tacirliğinin dibini vurmuş arsız acılar hakimi… sen beni her gün biraz daha çok benden çalıyorsun. Kendim kayıplar gününün aydınlığında siyah yorganların altında bile üşüyorum. Üşütüyorum yaz günümün tenhasız gönül kaçakçılığında.
Ellerin sobelenip terk edilmişliğimin merhametli okşanmışlığının başroldeki sahte mutluluğudur…
Gelmek sana koymazsa özlemek fena buhranlı eşiği olur yorgunluğumun; kendine düştün yâr; bana her zamanki gibi yine sen sadece seni borçlusun…