Yazı başlığı bir Atasözünün ilk yarısı! İhtiyaç duyarsam, diğer yarısını da yazı finalinde okuyabiliriz.
Bu gün biraz geçmişimden söz edecek; hem nala hem mıha vuracağım.
Nal ve mıha vururken, at ayağını çeker, çekiç kayar kaza olursa: ya da dil sürçer söz hedeften saparsa peşinen affola!
Ben bir cumhuriyet çocuğuyum.
Emirdağ’ın küçük bir köyünde dünyaya geldim.
Küçüklüğüm taşları topraklarından daha çok olan bir köyde geçti.
İlkokulu, tek bir öğretmenin, 5 sınıfı bir derslikte okuttuğu, köy ilkokulunda okudum.
O günleri hatırladıkça, öğretmenlerimi hayırla yâd eder, yolda görsem, sarılır ellerini öper, saygıda kusur etmem.
Beş yılda 3 öğretmen değiştirdik.
Öğretmenlerimin her biri; birbirinden daha bilgili ve daha çok değerliydi.
Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve de benim gibi halis muhlis, köylü çocuklarıydı.
Okuma heves ve iradesini, Atatürk’ün yeni nesil sizin eseriniz olacak dediği, o muhteşem öğretmenler, bizim bilinçaltımıza ibrişim gibi işledi.
İyi ki okumuş, aziz millete hizmet etmeyi seçmişiz.
Şöyle geriye dönüp baktığımda, geride bıraktığım; çocukluğum dâhil, yaşamımın her dönemi; son 16 yılda yaşadıklarımdan daha anlamlı ve çok daha değerli.
Rahmetli babam bir çiftçiydi.
Kırk beş/ elli( 45/50) dönüm taşlı tarlası, seksen- yüz (80/100 )küçükbaş hayvan sürüsü, on- onbeş (10/15) büyükbaş hayvanı ve bir çift öküz, bir çift kısrak ya da at kapısından eksik olmazdı.
Suyu kuyudan kovayla çeker eve eşekle taşırdık. Eşek sayısı da 4’ten 5’ten aşağı hiç düşmedi.
Kapınızda sürü varsa, çoban köpeği beslemek de Allah’ın emridir. Hiç olmadığı zaman bile en az 4 çoban köpeği kapımızda bağlı olurdu.
Hem de, cins cins köpekler.
-Karabaş
– Akbaş
Akkuş
-Kangal vs.
Dişili erkekli köpeklerimiz vardı.
Her birinin boynunda, kırmızı keçe üzerine tutturulmuş, sivri uçlu demir tasma takılıydı. Çoban köpekleri tasmasız olmazmış!
Sürüye kurt saldırırsa, tasma kurttan köpeği korurmuş…
Çoban köpekleri genelde, kapalı bir yerde ya da gölgede bağlı tutulur, başıboş bırakılmazdı.
Sürü sahipleri çoban köpeği beslerken; kapısında davarı az olan, çobanlık yapmayan; emmi dayı, konu komşu, çoban köpeği yerine, kapı köpeği beslerdi.
Kapı köpeklerine; bilim dünyası literatürü, ne ad verir, nasıl çağırır bilmiyorum.
Biz Yörük ağzı, köy diliyle; bazen zağar, bazen de pani diyorduk zağar cinsi bu hayvan, her zaman başıboş kalır, hiç bağlanmazdı.
Yal yediği kapıya sadık kalır; kapı önünden, çoluk çocuk, genç yaşlı kim geçse: ince sesi, çelimsiz gövdesiyle saldırır, kapıdan uzaklaştırdı.
Hatta kapı önüne yaklaşan, yabancı sığır sıpa ne görse onlara da havlar, kapıya koymazdı.
Demem o ki yal yediği kapıyı iyi korurdu iyi.
Şimdi o günler geride kaldı. Köylerde bile güvenlik sağlamak için kimi alarm takıyor, kimi kamera çekimi yapıyor.
Büyük şehirlerde, cadde ve sokaklar mobese kameraları ile taranıyor. Hayatın gizliliği diye bir şey kalmadı.
Zağar ya da pani dediğimiz it, çoban köpeğine göre çok daha küçük, ufak tefek cüsseliydi. Ev halkından başka kim kapıya yaklaşsa; ona saldırır, durmadan ürer, üstüne yürüyünce kuyruğunu apış arasına sıkıştırır kaçardı.
Şimdi bakıyorum da ne köyde ne de kentte o zağar itler yok!
Onların yerini iki ayaklılar almış.
İster kapısının önünden geçsin, ister sahibi fiştfiştlesin, kışkırtsın; habire havlıyor. Boynunda zincir yok kırmızı keçeli tasmada yok!
İnanın, insan insanlığından utanıyor ve üzülüyor. Şimdi başlıkta kullandığımız atasözünün ikinci yarsı “Anlamayana Davul Zurna Az” ifadesiyle makaleyi noktalayalım