Dağıtmak, un ufak etmek için yazılmış ne kadar cümle var. Herkes on parmakla bir şeyler yazıyor. Kimisi acısını, sevgisini; kimisi öfkesini, çaresizliğini. En çok da sessizliğini. İnsan kağıda en çok sessizliğini döker. İnsan kağıda en çok gözyaşını döker. Ve insan kağıda en çok konuşmak isteyip de konuşamadığı ne varsa döker. Ama insan her zamanki gibi ortalığı yıkıp, döker.
Bir de işin dağılma boyutu var en nihayetinde. Yazarlar dağılırsın, konuşurlar dağılırsın. Birkaç dize, birkaç şarkı sözü her şeyi altüst eder. Seni kendi dünyanın merkezinden alır, gizli sevgilisinin haritada gözükmeyen arka bahçesine götürür. Sen oranın bahçıvanı olursun. O bahçe sana aittir artık. Sen o bahçeden çıkamazsın artık. Elindeki o makas bir daha kapanmaz artık. O kapı bir daha açılmaz artık. Öfkeyle, azıcık sevgiyle büyüttüğün o çiçekler bir daha kapanmaz artık. En fazla dökülür o çiçekler. Birer birer dağılırlar, tane tane. Biz de en sonunda dökülmez miyiz tane tane? Lâkin önce büyümek gerek, büyümek. Bir de dağılmayı göze alırcasına yazmak gerek ya da konuşmak..