Evet, nerede kalmıştık en son? En son -bir arkadaşımın deyimiyle- saati ayrılığa kurmuştum. En son Bandırma’da kalmıştım ama şu an İstanbul’dayım. Yaklaşık 3 gündür.. Feribottan indiğimde beni karşılayan babamdı, üstünde kırmızı örme kazağıyla. Bavulum da kırmızıydı ve o an, o bavulun, ona gayet iyi yakıştığını düşündüm. Sonra sarı bir taksiye atlayıp evin yolunu tuttuk. Taksideyken, arka koltukta, yine buradasın Elif, derken… kendime bazı şarkılar armağan ettim. Bunlar Sertab Erener’den İstanbul, Zakkum’dan Teslim Ol ve Can Atilla’dan Vivaldi İstanbul’da. Şarkılara o kadar kendimi kaptırmış olacağım ki gözlerimi açtığımda eve iki sokak kalmıştı. Velhasıl-ı kelam evdeyim işte.
Bazen kendimi üstü fosforlu kalemle çizilen kitap cümleleri gibi hissediyorum. Bir önemim var elbet ama kalemin ağırlığının altında da ezilmek var doğrusu. Sahi ben neyim? Bu sorunun cevabını -yolcu diyerek cevaplamak istiyorum. Bileti kesilmiş bir yolcu. İşte sırf bu yüzden biletlerimi elime alıp (iplerimi alır gibi) oradan oraya otobüsle, trenle, uçakla, gemiyle yolculuk yapmak istiyorum. Toprağın doğurganlığıyla yeniden doğmak, havanın verdiği canlılığı yeniden kazanmak, suyun tazeliğinde boğulmak.. Ateşe gelince, zaten bu hayat beni, seni, onu yeterince yakıyor, öyle değil mi? Tam daha ne kadar yanacağım derken bile, yanacak, yakılacak birkaç cümle kalmıyor mu hayatımızdan? Velhasıl-ı kelam üstü fosforlu kalemle çizilen kitap cümleleri de yanar.
Yaklaşık 1 ay sonra eve dönerken insan bir garip oluyor doğrusu. Velhasıl-ı kelamı geçiyorum, bazı küçük değişikliklerin beni ne kadar fazla düşündürdüğünü size nasıl anlatabilirim.. Mevsimler geçiyor elbet ama son bıraktığımda açık olan balkon kapısının şimdi öylece kapalı durması etkiledi beni. Ben seni öyle mi bırakmıştım balkon kapısı? Niye boştur masaların, neden saksıların düştü düşecek olur sokaktaki insanların kafasına balkon kapısı? Tabii ya bir kapı kapanır, ama sonra da açılır bir başkası. İkisi de açık kalsa cereyan yaparmış balkon kapısı. Beni ne hallere soktun balkon kapısı?