Genç Paylaşımlarımıza bir yenisini ekleme fırsatı veren Potkal Kitap Yayınlarına, ilk kitabını tanıtma fırsatı sundugu için Alp Ergin’e teşekkür ederiz. Genç Yazı edebiyatı gençlerin eline bırakma misyonu edinerek bu yönde adımlarımızı atıyoruz, okurlarımıza Alp Engin’nin ilk kitabını söyleşi havasında sunar daha nicelerini yazma ve okurlara sunma azmi dilerim.
Bize biraz kendinizden söz eder misiniz?
Tek bir cümle ile anlatmam gerekirse telafilere inanmayan biriyim ve hayatım boyunca hiç bir anı telafisine bırakmayarak yaşamaya çalıştım ve çalışıyorum. Bu sebepten de her zaman parmakla gösterilen fakat aynı zamanda da benzemekten korkulan bir adam oldum.
Biraz da romanınızdan bahseder misiniz?
Basamak; hafızasını kaybeden bir adamın yeniden tatmin etmeye çalıştığı duygularını körelterek geçmişinin izlerini takip edişinin bir hikayesidir. Fakat geçmişinin ve geleceğinin ne kadar onun olduğunun tartışıldığı bir romandır.
Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?
Dürüst olmak gerekirse hala diyebildiğimi söyleyemem. Bence yazarlık günümüzde çok küçümsenen bir meslek, meslekten de öte yaşam tarzı. Ben elim ilk kalem tuttuğu günden bu yana karalamalarla geçirdim hayatımı. Konuşamaz, yazardım. Söyleyemediğim, içimde tuttuğum her duyguyu yazarak betimler , içimden atardım. Hatta hiç unutmam bir gün babama o kadar sinirlenmiştim ki ona tüm hissettiklerimi anlatan bir mektup yazmıştım. O gün babamın ‘’Duygularını yazarak daha iyi dışa vuruyorsun.’’ cümlesi çıkmadı aklımdan. Hala duygularımı yazmaya uğraşıyorum. Yazar olmaya çalışıyorum…
İlk romanınız “ BASAMAK” Bu hikayede sizden neler var?
Her eserde sahibinden bir parça vardır tabii ki; hatta ve hatta Basamak’tan sonra bana eklenen parçalar var bile diyebilirim. Basamak, benim için senelerdir kafamda dönüp dolaşan tüm sorulara hikayeleştirerek verdiğim cevapların romanıdır aslında. Özellikle ana karakter (John’un), her bir duyguyu yeniden tatmasına karşın hissettiği o uzun vadeli tatminsizlik, benim hayatım boyunca bastırmaya uğraştığım bir ‘zaaftır’.
Yazmaya nasıl başlarsınız?
Ben nereye giderse gitsin cebinde bir kalem taşıyanlardanım; not defterimi unuttuğum zamanlarda koluma bile cümleler karaladığım oluyor. Ancak eve gidip oturduğumda bir sigara yakıp da müziğimi açmadan yazdıklarımı derleyemem. Düşüncelerimi derlemek için ilk başta onları dinlendirmeliyim.
Hikayenin bütününü ele alırsak yaşadığınız veya tanık olduğunuz hikayeleri mi anlattınız?
Yaşadığım ve gözlemlediğim hikayelerin yanısıra daha çok hayalini kurduğum bir aşk hikayesini ve hayalini dahi kurmaktan sakındığım, her insanın içerisinde bastırdığını düşündüğüm bir ‘kini’ betimledim romanımda.
Romanınız artık raflarda neler hissettiniz?
Romanım ilk elime geçtiğinde, Kadir Aydemir’le konuşuyorduk ve kendimi ‘Abi çocuğum doğdu’ derken buldum. Basamak raflarda yerini aldıkça çocuğum büyüyor. Umuyorumki ilerde hayırlı bir evlat olur…
Kitabınız için Edebi bir eser diyebilir miyiz?
Kitabım için edebi özellikler taşıyor diyebilirim. Ancak Edebiliğini tartışmak benim haddim değil diye düşünüyorum.
Neden kitabın ismi “BASAMAK ”?
Basamak ismi, ilk roman için genç bir yazarın ilk basamağı olarak da anılabilir. Ancak gelgelelim BASAMAK ölmeden önce dedemin bana ‘Bir gün yazdıklarından bir kitap derlersen eğer; adı Basamak olsun’ demesi üzerine, onun vasiyetini layığıyla yerine getirmem için konulan bir isimdir.
“Hayatı yaşamak tabirinin abartıldığı, ellerimizin gerçekliğe bağlandığı ve ciğerlerimizin yalan dumanlarıyla doldurulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Elde ettiğiyle yetinemeyen, elinde olanı bir köşeye koyarak yeni ufuklarda yeni ihtiraslar arayan insanlarız hepimiz. Günahlarımızın arasına ince sevaplar döşeyerek bir sonraki yargılanmamızın kim tarafından olacağını düşünüyoruz. Yaşıyoruz. Yaşamak zorunda olduğumuz için de değil aslında, daha güzel bir fırsatın hayalini kuramadığımız için.”
İnsan kendine bambaşka bir “yazgı” çizmeye kalkar ve bu yazgının taşıyıcısı olarak kendisini değil bir başkasını seçerse Tanrılaşabilir mi? Yoksa hepimiz kendini Tanrı sananların bizler için biçtiği yazgıyı mı yaşıyoruz? Bu soruyu sorma cesaretini gösteren herkes ya Tanrısını ya da kendisini öldürmeli mi? Başkaldırı bizler ve hepimiz için bir kurtuluş değil mi? Sonunda ölüm bile olsa “gerçeğin” peşinden gitmeyecek miyiz? Varoluşumuza dair bu yakıcı sorular etrafında dönen bir anlatı ile karşı karşıyayız. Yaşamak ama gerçeği bilerek yaşamak, bilmiyorsak “aramak.” İşte “Basamak”ın bize sözü…
(Tanıtım Bülteninden)
KİTAPTAN SİZLERİN DE BEĞENECEGİNİZ NOTLAR…