“-Nasılsın ?”
Yıllarca ne zaman nasılsın sorusuna maruz kalsam iyiyim dedim. Ve derhal gelebilecek ikinci bir soruyu ıskalatmak çabasıyla soruya soruyla karşılık verdim.
“-İyiyim, sen ?”
Kötü yıllardı o zamanlar, sağlık sorunlarımın ciddiyetinin farkında olan çevremdeki herkes endişeyle sorardı,
“-Nasılsın?”..
Seslerindeki o endişeyi sezerdim, altında yatan anlamı da..
Kendi korkularım kendime yeterken bir de çevremdeki insanların korkularının yükünü de sırtıma yüklenmiş olmam büyük haksızlıktı, ama bir süre sonra nasıl olursam olayım “İyiyim” dememin onları rahatlattığını, aslında kendimi nasıl hissettiğimi sormadıklarını, kendilerini iyi hissetmeye ihtiyaçları olduğunu anladım. Aldıkları cevap bunu sağlıyordu hepsi bu..
İstisnasız herkes; annem dahil, sevgilim dahil, fiziksel sağlığımla ilgilenirken, içimde kopan fırtınaların ruh sağlığımı dalında zayıfça sallanan bir sonbahar yaprağı gibi nasıl savurup savurup attığını görmüyorlardı..Oysa kendimi gerçekten iyi hissetmem için bambaşka ve küçücük şeylere ihtiyacım vardı, bilmiyorlardı..
-Nasılsın?
“-Bok gibi kusuyorum, yerimden kalkacak hatta sorularına cevap verecek mecalim yok, ateşler içinde yanıyorum, gözümü açamıyorum..Eee ne olacak şimdi, cevabını aldın, ne kadar ömrüm kaldığı hakkında bir fikrin var mı ?”
Diyemiyorsun, di-ye-mi-yor-sun!
Bunun yerine;
“-Merak etme iyiyim, tedavi biraz sarstı ama bir süre dinlenirsem daha iyi olacağım, midem biraz bulanıyor ama kuru bir tost yersem geçer, daha olmadı doktorun verdiği ilacı alırım, şimdi biraz uyuyayım, sen bak işlerine..” dediğim zaman insanların rahat rahat günlük yaşantılarına döndüklerini keşfettim..
Ve işte böyle başladı dışarı çıkaramadıklarımın içimde birikmesi, tehlikeliydi, çok dolduğum zaman yaşadığım öfke patlamalarına engel olamayınca farkettim tehlikesini..Direkt akıl sağlığımı sorgulamaya girişiyorlardı bu sefer de, oysa ben akıl hastası değil sadece lenf kanseri idim, bütün yaşıtlarım dışarda cirit atarken yaşamdan soyutlanmış olmak içimi kanser hücrelerinden beter kemiriyordu, görmüyorlardı..
Fiziksel sağlığım uzun süren gel-gitler sonucu ve yıllar süren bir mücadele ile düzeldi, ancak o yılların mahrumiyetlerinin yarattığı nedenlerle içine düştüğüm sorunlar ne içimde ne de yaşamımda hiç bir zaman düzelmedi. O zorlu süreçte en sevdiğim insanlar tarafından bencilce terkedildim, kötü günlerimin bir gün biteceğine inanmadılar, en ihtiyacım olduğu zamanlarda yalnız bırakıldım, o halimle elimden gelenin azami’sini yapmaya çalıştığım insanlar tarafından aldatıldım, hayallerim, umutlarım, güven duygum acımasızca tüketildi, duyarsızca terk edildim..Kendimi fabrika ayarlarıma döndürebilmek adına çabaladım durdum, yalnız başarmalıyım diyerek gurur meselesi yaptım ve kendimi derin bir yalnızlığa mahkum ettim..Fabrika ayarlarım dediğim insan o kadar uzakta kalmıştı ki; ona artık ulaşamıyordum..Kendime yeni bir ben lazımdı ve tanrı beni baştan yaratmak konusunda pek istekli görünmüyordu..
Bana giydirilen rol sırtıma yapışmıştı, suratımda bir maske ile dolaşıyordum, açık veririm korkusuyla dost dediklerimden uzaklaşıyor, sıradan arkadaşlarımla sosyal hayattaki aktivitelere katılıyor, bazen kahkahalarla gülüp eğleniyordum..Dışardan bakan hiç kimse bir sorunum olduğunu algılayamazdı, hala da öyle..Arkadaş çevreniz ne kadar geniş olursa olsun, dost diye tanımladıklarınızın sayısı bir elin parmaklarını geçmez, gerçekten dost dediklerim, beni oldukça iyi anladıklarına emin olduklarım vardı elbet ve allah biliyor ki çok çabaladılar, kapılarımı kapadıkça mesajımı alıp yavaş yavaş uzaklaşarak beni kendi halime bıraktılar ve kendimce doğru zamanın gelmesini benimle birlikte beklemeye başladılar. Onlar hiç bir zaman “-İyiyim”.. cevabını yutturamadıklarımdı, beni anladıkları için yutar gibi görünmeyi tercih ettiler, minnettarım..
Seneler önce keşfetmiştim yazdıkça içinde birikmiyordu kelimeler, susmuyordu cümleler. Sorularım o kadar çok yanıtsız bırakılmıştı ki; bağırmak, haykırmak, ağlamak cevapları bulmaya yetmiyordu. Bir süre sonra artık bir yanıt aramadığımı farkettim. Bütün yanıtlar içimdeydi ve benim artık daha fazla yalan dinlemeye hiç ihtiyacım yoktu. Gözlerimle gördüğüm, kulaklarımla dinlediğim gerçekleri kabullenmeye karar verdim, gerisi hikaye dedim, debelenmekten vazgeçtim. Bir süre herşey yolunda gitti, alışmaya başlamıştım, gerçekten başarıyordum ki; geldi, bir artçı sarsıntı ile bir kez daha yıktı, geçti, gitti..
İddia ediyorum ki; kalbinizde bir dirhem nefret duygusu barındırabiliyor olsanız içinizde patlayan o öfke ve isyan ile katil olmanız işten bile değil. Bir an oto-kontrolü kaybetmek bunun için yeterli..Nefret duygusunun zerresi ile tanışmamış olan aşırı humanist yapım bütün öfkesini ve isyanını içime kustu, içimde büyüdü, büyüdü, büyüdü..Yine de nefrete dönüşmedi iyi mi…Yazılara dönüştü, mısralara, öykülere, şiirlere..büyük kısmını kimse ile paylaşmadığım, pay-la-şa-ma-dı-ğım!.
Bu kaçıncı bayram bilmiyorum içimdeki hüzünleri göstermemek adına yüzüme takındığım maske ile ortalıkta salındığım..Üstelik bunu yaparken doğruyu yapmadığımın bilincinde olmanın rahatsızlığını duyumsadığım..Gözümden fışkırmak için var gücüyle saldıran yaşları ellerimle çaresizce durdurmaya çalıştığım, içimden kopup gelen haykırışların boğazımdaki düğümleriyle nefessiz kalmayı göze alarak kapıştığım, başardığım tek şeyin kusursuz bir rol yapma yeteneğim olduğu gerçeği ile yaşadığım..
“- Nasılsın?..”
“- …………”
Boşluğu dolduracak milyon cümlem var,hepsi yakında yeni öykümde, şu an hazırlık aşamasında..
Gerçek bir iyilik hali dileklerimle, iyi bayramlar..