-BÖLÜM 01-
‘’Sıkıldım böyle yaşamaktan dostum. Her gün aynı saatte uyanıp işe gitmekten bıktım. Şu dünyada zevk aldığım tek şey balık tutmak, ona da sadece pazarları gidebiliyorum. Koskoca haftanın içinden, sadece bir gün veriyorlar bana. Ne saçma. Ulan tanımadığım insanların yıllar önce benim adıma kararlar alıp, sonradan beni bu kararlara uymak zorunda bıraktığı bir düzende yaşamaktan sıkıldım! Haftada bir gün tatil olur, kuru fasulye soğansız yenmez, her aşkta mutlaka bir yalan olur, erkekler sakallarını keser işe giderken. Kim koyuyor la bu kuralların hepsini! Kimin kıllı g*tünden uydurduğu laflara göre belirliyorum ben hayatımı!’’
‘’Ne diyorsun Nihat. Bi halt anlamıyorum.’’
‘’Sıkıldım diyorum neresini anlamıyorsun. En son bi kızı sevdiğimde sıcak bakmıştım yaşamaya. O gittikten sonra toparlayamamıştım. Sonra beni hayata devam etmeye ikna etti dost görünen oro*spu çocukları. İş bul, evini düzenini kur her şey düzelir demişlerdi. Yalancı p*ç kuruları! Hiçbir b*kun düzeldiği veya benim nefeslerimin daha taze geldiği bir gökyüzü yok. Sıkıldım dostum anlıyormusun? Sıkıldım. Gitmek istiyorum artık. Geride bırakıp tüm hayat kaygılarını, meleklerin koynunda yatmak istiyorum. Göğüs kafesimde duran boşluğu toprakla doldurmak istiyorum.’’
‘’Hâlâ anlamıyorum dostum.’’
‘’S*ktir et. Anlarsın yarın. Anlatırlar çok güzel bi şekilde süsleyerek merak etme.’’
‘’Peki madem, öyle diyosan.’’
‘’Hadi ben kaçtım, varmı bi diyeceğin?’’
‘’Oturuyorduk be oğlum. Nereye böyle erkenden?’’
‘’Eve gidiyorum, şeytanla randevum var, gecikmeyeyim.’’
‘’İyi bakalım. Pabuçlarını sağlam yere koymayı unutma.’’
‘’Tamam, hadi eyvallah.’’
‘’Eyvallah’’
4 SAAT SONRA
‘’Alo, Kimsiniz?’’
‘’Alo evladım, ben Mehmet amcan, Nihat’ın ev sahibi.’’
‘’Ha buyur Mehmet amca, bi sıkıntımı var?’’
‘’Evladım, Nihat kirayı üç gün geciktirmişti, bende geçerken alayım dedim, bileklerini kesmiş, şimdi hastanedeyiz. Senden başka tanıdığım biri yok çevresinden, bende seni arim haber verim dedim.’’
‘’Has*ktir! Pardon Mehmet amca. Hemen geliyorum ben.’’
AMELİYATTAN SONRA
‘’Ne b*k yedin la sen! Malmısın oğlum? Niye böyle bişey yaptın?’’
‘’Dedim ya. Sıkıldım… Neyse beni s*ktir et, ölemedik zaten. Şu kız kimmiş?’’
‘’Bilmiyorum. Senden öncede o gelmiş. Senin yediğin haltı o da yemiş.’’
‘’İyi yapmış… Neyse sen git hadi iyiyim ben.’’
‘’Tamam. Bi kaç gün tutacaklarmış seni. Evden eşya getirdim, kullanırsın. Bi ihtiyacın olduğunda ararsın. Arada bir uğrarım ben yine…’’
‘’Tamam’’
-BÖLÜM 02-
‘’Keşke benimde senin kadar basit bir acım olsaydı Nihat. Ama olmadı… Hiç sevmediler beni. Hani lise yıllarında her sınıfta olur ya erkeklerle yakın olan ama asla sevilmeyen bir kız. Hep arkadaşça bakarlar o kıza. Hah işte o bendim. Oysa kimse bilmez, o kızlar kaçmak istedikleri için ordadırlar. Kayboldukları için, tutunacak bir dal aradıkları için ordadırlar. Birileri ellerini tutsun isterler, yaptıkları makyajı beğenen birisi olsun isterler. Oysa kimse görmez onları, hep göz ardında kalmaya mahkûmdurlar… Beni yalnızlık hastalığına mahkûm ettiler Nihat. Bilirsin, kızların ilk aşkı babalarıdır. Beni o bile sevmedi! Sırf bir kere şöyle içten bi şekilde kızım desin diye kaç defa kapının eşiğinde oturup onu bekledim bilemezsin. Sırf kırmızılığı hoşuna giderde yanaklarımı sıkar diye kaç defa kendimi tokatladım. Hiç sıkmadı Nihat, hiç sıkmadı. Onun yüzü gülsün, benimle gurur duysun diye en iyi liseyi kazandım ben. Ama o beni başka bir şehre gönderdi. Üvey evlatlar bile bu kadar dışlanmaz. İnsanlar neden benden bu kadar uzak duruyor bir türlü anlayamıyorum. Ben yaklaşmaya çalıştıkça onlar kaçıyor. Kime tutunmak istesem kolumu kanadımı kırıyor. Keşke beni biraz olsun sevdiğinden emin olduğum bir insan olsa. Keşke…’’
İlk defa bu konuşmanın ardından bir şeyler hissetmeye başlamıştım Banu’ya karşı. Neden bilmiyorum ama daha yakın olmuştum ona. Sanki kelimelerinden uzanıp ellerimi tutmuştu… Tabi hiç belli etmedim bu hislerimi ona. Hem nasıl bahsedeyim, ona acıdığımı düşünebilirdi ve bu beni yerle bir etmeye yeterdi. Onunla bu hastane odasında geçirdiğim ve geçireceğim her saniye benim için çok değerli. Onu kaybedemem. Hem belki de doğrusu budur.
O uzun konuşmanın ardından ikimizde sustuk. Gece yarısına kadar tek kelime etmedik. O duyguları tarif edecek kelimelerimiz yoktu. Uyuduk bizde. Daha doğrusu o uyudu, ben uyumuş numarası yaptım. Biraz zaman geçtikten sonra gözlerimi açtım ve sabaha kadar onu izledim. Çok güzel uyuyordu. Yastığına sığınan bir melek gibiydi. Savunmasızdı, masumdu. Kirli hayatımın içindeki en temiz insan olduğunu fark etmiştim o gece. Sabah gözlerini açıp, beni kendine bakarken yakaladığında hiç çaktırmadım aslında saatlerdir onu izlediğimi. Ufak bir günaydın faslından sonra kahvaltıyı aşağıda yapmayı teklif ettim. Beraber hastanenin bahçesine indik. İki tost söyleyip bankın birine oturduk. Beş dakika sonra geldi tostlar. Tostu ayranla yemeyi sevdiğini o sabah öğrendim. O da benim, çayı iki şekerli içtiğimi. Kalbimdeki boşluğun sadece onunlayken kapanmaya başladığını fark ettim. Morfin etkisi yapıyordu bakışları. Tanrım nasıl bir varlık yaratmışsın sen öyle…
HASTANEDEKİ SON GECE
‘’Banu’’
‘’Efendim?’’
‘’Çok güzel bir kızsın sen.’’
‘’Saçmalama Nihat, nerden çıktı şimdi bu.’’
‘’Ciddiyim ben. Valla bak, çok güzelsin. Melekler gibi.’’
‘’Teşekkür ederim Nihat. Aslında, çok çok teşekkür ederim. Mutlu ettin beni. Bunu söyleyen ilk insansın çünkü.’’
‘’Şaka yapıyorsun.’’
‘’Hayır, ciddiyim. İlk defa bir erkekten böyle güzel laflar duydum.’’
‘’Buna sevindim.’’
‘’Bende mutlu oldum.’’
‘’Biliyormusun ben birkaç aydır para biriktiriyorum. Karavanımla uzun bir yolculuğa çıkmayı düşünüyordum intihardan sağ kurtulursam. Ve en sonunda hiç kurtulamayacağım bir yere çekip karavanımı, orada ölmek istiyordum. Mutluluğun tavanına kendini asmak gibi mesela. Mutlu anlar uzun sürmez çünkü. Hayat güzel her dakikanın hesabını sorar senden sonraları. Bende böyle bir ölüm düşlemiştim işte intiharımdan sonraki düşük yaşama umudunun içinde…’’
‘’Güzel planmış doğrusu. İmrendim sana.’’
‘’Bak Banu. Yine söylüyorum sen çok güzel bir kızsın, hatta bir meleksin… Peki ya, benim meleğim olurmusun?’’
‘’Olurum’’
‘’Ama ben yarın, sonunda hiçliğin olduğu bir yolculuğa çıkacağım. Sonunda ölümün olduğu bir yolculuğa.’’
‘’Bende gelirim.’’
MUTLU SON
Hiç tereddüt etmedi Banu. Hiç korkmadı Nihat’tan. İlk defa kalbinin yerinden fırlarcasına çarptığını hissetim. Mutlu uyudular o gece…
Sabah hastaneden çıkar çıkmaz güzel bir kahvaltı yaptılar. Önce Nihat’ın evine gidip karavanı ve malzemeleri aldılar, sonra da Banu’nun eşyalarını…
Kıyıdan gittiler günlerce. Nereye gittiklerinin bi önemi yoktu. Tam yedi gün, geçmişlerini çelik kafeslere kapattılar. Yedinci gün güzel bir yer buldu Nihat. Böyle kayalıkların olduğu uçurum tarzı bir yer. Deniz çok güzel görünüyordu…
Kahvaltıdan sonra kayalığın hemen yanındaki sahile indiler, adımladılar, konuştular. Dönerken biraz çalı çırpı topladılar. Sonra oltalarını alıp, kayalığın denize yakın olan tarafına indiler. Akşama kadar oturdular ve beklediler. Banu dört tane kocaman balık tuttu. Nihat’ın kovası boş. Karavanın yanına çıktılar. Eli boş dönen Nihat olduğu için ateşi yakmak ve balıkları pişirmek ona düştü. Banu’da sofrayı hazırladı…
‘’O nerden çıktı?’’
‘’Hani geçen gün kasabadan geçerken sen tuvalete gitmiştin ya.’’
‘’Evet’’
‘’Hah işte o arada karşıdaki tekelden alıp küçük dolaba sakladım, rakı balık yaparız bi gün diye. Sürpriz olsun istedim.’’
‘’Sen varya sen ne fenasın. Doldur bakalım hadi o zaman.’’
‘’Hayır çay bardağında içmicez. Adam bardakta verdi üç tane, sen zaten yanında su içmiyorsun. Bardakları getiriyorum ben şimdi.’’
‘’Beni şaşırtmakta üzerine yok. İyi git getir hadi.’’
Yemekten sonra içmeye devam ettiler. İkisininde kafası bi dünya olmuştu. Geceye yakın sıcak olurdu deniz suyu. Sahile inip dizlerine kadar gelen suda kıyı boyu yürüdüler ellerini ayırmadan. Biraz daha içeriye girdiler. Omuzlarındaydı artık su. Öpüşmeye başladılar. Birbirlerinin mayolarını soydular. Banu Nihat’ın sırtına çıktı. Nihat aşık olduğu kadının tenini sırtında hissetti. Sonra karavana çıktılar. Seviştiler. Nihat dünyayı kollarında hissetti. Banu içinde…
Banu uyuduktan sonra Nihat dışarı çıkıp bir sigara yaktı. Mutluluğun dibini sıyırmışken durmalı yaşam diye düşündü. Kesti bileklerini. Dönüp meleğinin göğsüne yattı.
Banu aslında uyumadığını hiç fark ettirmedi Nihat’ın sıcak kanını teninde hissettiğinde. Birkaç dakika bekledi alkolün ve kan kaybının Nihat’ı sızdırmasını. Kalktı sonra. Cüzdanında yıllardır sakladığı neşteri çıkardı. Önce saçlarından bir tutam kesti, savurdu ılık esen rüzgarla kayalıklara. Sonra bileklerini kesip Nihat’ın koynuna girdi. Dudaklarından öptü önce. Sonra son sözünü söyleyip yumdu gözlerini geceye…
‘’Melekler kanatsız yaşayamaz sevgilim. Sana bende gelirim demiştim. Seni gerçekten sevdim. Göğüs kafesimde gizlediğim mezara hoş geldin…!’’
Adem Eysenboğa