Barış BAKIRLI, Ankara Üniversitesi Felsefe Bölümü
Modern Bilim Devrimi (Principia’nın yayımlanışı, 1687) öncesinde bilim ve tekniğin anlamları da birbirleriyle olan ilişkileri de oldukça farklıydı. Ayrıca doğanın deneye ve teknik birtakım araç gerecin ölçümüne dayanılarak araştırılabileceği görüşüne, 16. yüzyıldaki bazı gelişmelerin çok azında rastlayabiliyoruz. Bu görüşün asıl hâkimiyeti, 17. yüzyılda gerçekleşir. Tekniğin, bilimin ışığıyla aydınlanarak “teknolojiye dönüşümü”nün de temelleri yine 17. yüzyılda atılır.
16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarına kadar olan dönemde teknik araçlar bakımından oldukça zengin laboratuvarlar vardı ancak bu araçların çoğu, bilimsel amaçlara yönelik geliştirilmiş değillerdi. Kuyumcu terazileri, marangozlukla ve dönemin yükselen sektörlerinden denizcilikle ilgili birçok araç kullanılıyordu. Seyrek de olsa bilimsel amaca yönelik araçlar da yapılmaktaydı. Ama asıl büyük gelişmeler 1600-1670 yılları arasındaki dönemde olmuştur. Bu dönemde, yalnızca bilimsel amaca yönelik araç gereç yapımı büyük ölçüde yaygın hâle gelmiştir.
Bu arada 1400’lerde başlayan Coğrafi Keşifler Çağı, 200 yıllık bir sürecin sonunda Avrupa’ya sömürgeler armağan etmişti. Sömürgeciliğin hız kazanmasıyla yeni doğal kaynaklar edinme imkânı bulan Avrupa, dokumacılık ve madencilik gibi sektörlerde muazzam bir ilerleme kaydetmişti. Sermayecilerin yatırımlarıyla da üreticilerin hammadde ihtiyacı karşılanırken Avrupa’da Endüstri Devrimi için gerekli maddi koşulları, oluşan bu piyasa müjdeliyordu.
Tekrar bilimsel araç yapımına dönersek Avrupa’da gelişen madenciliğin bir ihtiyacı olarak geliştirilen emme basma tulumbanın, 17. yüzyıldaki bilimsel gelişmelerdeki büyük önemine değinebiliriz. Harvey’in, tulumbayla kalp arasında bir analoji oluşturarak ulaştığı “kan dolaşımı”na ilişkin görüşlerine; Galileo’nun, tulumbaların suyu belli bir yükseklikten sonra yukarı çıkarmaması sorununa ilişkin çalışmalarıyla birlikte başlattığı çözüm sürecinde ulaşılan atmosfer basıncı kavramına ve bu doğrultuda Galileo’nun öğrencisi Toricelli tarafından barometrenin icat edilmesine tulumbanın öncülük ettiğini söylemek mümkün. Ayrıca Guericke’nin “Birinci Hava Pompası”nı icat etmesinin ve bu icadın kısıtlılığını gören Boyle’ın “İkinci Hava Pompası”nı icat etmesinin de dolaylı olarak nedenidir.
Hava pompasının dışında değinilmesi gereken bir diğer araç da teleskoptur. 17. yüzyılda teleskopun bilimsel değerini anlayıp onu gökyüzüne çeviren ilk kez Galileo olmuştur (1609). Böylece yüzyılın kalan bölümünde teleskop astronomide bir devrim etkisi yaratmıştır.

Bu iki önemli aracın yanı sıra 17. yüzyılda, mikroskop, sarkaçlı saat, termometre vb. birçok araç da yaşanan gelişmelerin birer ürünüydü. Bu yüzyılda teknik araçların bilimde kullanılmasının yaygınlaşmasıyla başlayan bilim-teknik ilişkisinin, bilimin hızla ilerlemesini sağladığı da açıktır. Teknik; Galileo, Boyle ve Guericke gibi bilim adamlarının girişimleriyle bilimin yardımcısı olmaya başlamıştı. Önceki dönemlerde zanaatçıların araç gereçlerinin, bilimsel çalışmaların dışında kalmış olmasının nedeni, uğraşlarının aşağı görülmesiydi ama 17. yüzyılın bilim adamları, zanaatçıların bilgisine ve becerisine başvurarak işlerine yarayan ne varsa edindikten sonra onları bilimsel araştırmalarıyla sentezlemişlerdi. Bilim ve teknik arasındaki bu yakınlaşma, asıl Endüstri Devrimi’ni bekleyen “bilim-teknoloji” birlikteliğinin temellerini atmıştı. Endüstri Devrimi’yle birlikte teknik, bilimle iç içe geçecek ve uygulamalı bilim ya da bir endüstri dalında yapım yöntemlerine ilişkin uygulamaya yönelik araç, gereç ve aletlerin tümü olarak tanımlanan “teknoloji” adıyla anılacaktır (bk. TDK, Büyük Türkçe Sözlük).

Endüstri Devrimi’nin 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başlaması, sömürgeciliğin sağladığı maddi imkânların dışında birtakım teknik koşulların gerçekleşmesini beklemekteydi. İngiltere’de maden ocaklarındaki suyun boşaltılması için Thomas Savery’nin 1698’de yaptığı ilk buhar makinesini/pompasını, Thomas Newcomen atmosferik buhar makinesi olarak geliştirmişti. Bir yandan da makine üretimindeki gelişmenin önünden büyük bir engel kalkıyordu: Demir üretiminde ağaç kömüründen vazgeçilmesi. Abraham Darby, 1709’da demir üretiminde kok kömürü kullanılmasını uygulamaya koydu. 1733’te John Kay’in “Uçan Mekik”iyle dokumacılık hız kazanırken, 1735’te Darby’nin sayesinde artık demir sanayisi, ağaç kömüründen tamamıyla kurtuldu. Geliştirdiği teknik, 1740’ta Huntsman, 1766’da da Cranage tarafından daha da ilerletildi. Böylece İngiltere, demir üretiminde yarışılması çok güç bir ülke hâlini aldı. 1764’e gelindiğinde James Watt, Newcomen’in atmosferik buhar makinesini ticari olarak kullanılabilecek düzeye getirmişti. Watt’ın buhar makinesinin üretimine geçildi. Bu sırada dokumacılıktaki gelişmeyle birlikte doğan iplik ihtiyacı, 1766’da James Hargreaves’in, aynı anda birçok ipliği eğirebilen “Spinning Jenny” adını verdiği bir iplik eğirme makinesini icat etmesiyle karşılanmıştı. Endüstri Devrimi’nin başlangıcı işte bu sürece rastlıyordu. 1775’te Watt’ın Matthew Boulton’la birleştikten sonra buharlı makineler, taşımacılığın çeşitli dallarına uygulandı; dokuma ve demir sanayisinde de kömür çıkarılmasında da insan ve hayvan gücü yerini buhar gücüne bıraktı. 1780’den sonra fabrikalarda güç kaynağı olarak buhar kullanımı iyiden iyiye yaygınlaştı. 1781’de buharlı ilk şahmerdan, 1783’te de buharlı makinelerin kullanıldığı ilk pamuk fabrikası kuruldu. Endüstride İngiltere’yi, Hollanda ve Fransa izledi.

Çok açık ki Endüstri Devrimi, bilimi temel alan bir anlayışla değil, zanaatçılık geleneği temelinde gerçekleşmişti ama artık, bilimle yakınlığı, bilimde yaşanan gelişmelere kayıtsız kalamayacak bir hâl alan teknik, teknolojiye dönüşme yolunda, bilimsel yasalara dayanan bir altyapıyla hazırlanmış ilk makineyle yeni bir anlam kazanacaktı: Elektrik Motoru. 1831 yılına gelindiğinde Amerikalı fizikçi Joseph Henry tarafından yapılan bu makinenin çalışma prensibi, 1820-1830 yılları arasında Christian Oersted’in ve Michael Faraday’ın elektriğe ilişkin bilimsel çalışmalarına dayanıyordu. Endüstri Devrimi’ni izleyen daha sonraki dönemlerde de teknoloji artık, temelinde bilimin olduğu bir bilimsel uygulama alanı olarak gelişimini sürdürecekti…
KAYNAKÇA
YILDIRIM, Cemal, Rönesans ve Modern Bilim. Bilim Tarihi, İstanbul: Remzi, 2012 (16. Baskı), s. 78-79.
YILDIRIM, Cemal, Rönesans ve Modern Bilim. Bilim Tarihi, İstanbul: Remzi, 2012 (16. Baskı), s. 101-105.
YILDIRIM, Cemal, Çeviri Metinler. Bilim Tarihi, İstanbul: Remzi, 2012 (16. Baskı), s. 194-199.
TEKELİ, Sevim; DEMİR, Remzi; GÖKDOĞAN, Dosay Melek; vd., Bilimsel Devrim ve Aydınlanma Çağı. Bilim Tarihine Giriş, Ankara: Nobel, 2011 (7. Baskı), s. 243.
TOPDEMİR, Hüseyin Gazi; UNAT, Yavuz, Rönesans Döneminde Bilim. Bilim Tarihi, Ankara: Pegem, 2012 (5. Baskı), s. 197-200.
TOPDEMİR, Hüseyin Gazi; UNAT, Yavuz, 17. ve 18. Yüzyılda Bilim. Bilim Tarihi, Ankara: Pegem, 2012 (5. Baskı), s. 226-228.
TOPDEMİR, Hüseyin Gazi; UNAT, Yavuz, 17. ve 18. Yüzyılda Bilim. Bilim Tarihi, Ankara: Pegem, 2012 (5. Baskı), s. 242.
TOPDEMİR, Hüseyin Gazi; UNAT, Yavuz, 17. ve 18. Yüzyılda Bilim. Bilim Tarihi, Ankara: Pegem, 2012 (5. Baskı), s. 282-293.
TİMUÇİN, Afşar, Feodalliğin Gelişimi ve Sonu – Orta Çağ’dan Yeni Çağ’a Geçiş. Düşünce Tarihi 2, İstanbul: Bulut, 2000 (3. Baskı), s. 41-71.
TİMUÇİN, Afşar, Feodalliğin Gelişimi ve Sonu – Orta Çağ’dan Yeni Çağ’a Geçiş. Düşünce Tarihi 2, İstanbul: Bulut, 2000 (3. Baskı), s. 233-243.
GÜNAY, Durmuş, Sanayi ve Sanayi Tarihi. Mimar ve Mühendis Dergisi, Sayı:31, 2002, s. 8-14.
AKBULUT, Ural, Sanayi Devrimleri Dünyanın Gidişini Değiştirdi, ODTÜ Kimya Bölümü, www.uralakbulut.com.tr (Bilim Tarihine Yolculuk), 2011.