Dağıldım.
Toplanmam zaman alacak biliyorum.
Fakat nereden başlayacağımı kestiremiyorum.
Herkesin şu hayatta dönemsel olarak gelen ‘hastalık’ süreçleri oluyor sanırım. Bu süreçler bazen mental bazen fizyolojik olarak uğruyor insana. Bu sefer beni hem mental hem fizyolojik anlamda vurdu. Bir taşla iki kuş muhabbeti. Bu hastalık dönemimiz ama zorlu olsun ama kolay atlatılabilir olsun sonrasında mutlaka bir iyileşme sürecine giriyoruz. Bu dönem hasta olduğumuz dönemden çok daha hassas çok daha kırılgan ve çok daha naif bir hal alıyoruz. Güçsüzlüğümüzü hastalığımız üzerinden örterken iyileşme dönemimizde örtü olarak kullanabileceğimiz hiçbir şey kalmıyor elimizde. Hastayken yaptığımız hatalara, alınganlıklara ya da türlü birkaç güçsüzlüğe karşı elimizde muazzam bir koz oluyor; ‘’hastayım ben’’. Fakat iyileşme sürecinde sunabileceğin bir bahanen, arkasına saklanabileceğin bir eksikliğin yok. Hayat bütün acımasızlığı ile gözler önünde, sen daha yeni doğmuş bir bebeksin ve düşüp düşüp kalkmaktan başka hiçbir çaren yok. Gerçeklerden kaçamazsın, yaşananlardan saklanamazsın, yardım alamaz, kendini kandıramazsın. Artık kalabalığın içinde ki çıplaksın ve bu bir freak show değil.
Bu iyileşme sürecinin zorlukları olduğu gibi getirileri ve öğretileri hastalık döneminde elde ettiğin deneyimlerden çok daha değerli, çok daha önemli oluyor. Çünkü tek başına yaralarını sarıyorsun, kendi kendini tedavi ediyorsun ve her şeyden önce bunu ‘’sen’’ başarıyorsun. Bu yolda elde ettiğin deneyimlerin sonrasında seni büyütmemesi imkansız sanırım.
Sana bundan bir süre önce ben yetişkin bir kadınım demiştim kendime ve kısa bir süre önce de yazılarımdan bir tanesini büyüyorum diye bitirmiştim. Bahsettiğim yetişkinlik hali ‘’hastalık’’ ve ‘’iyileşme’’ süreçlerimin fazlalığıyla alakalıydı. Aynaya baktığımda kulağımda gördüğüm küpelerle alakalı. Burnum kırıldığında, kendi evimin salonunda kendi kanımda uyurken hissettiklerimle alakalıydı. 8 yaşındayken karda iç çamaşırlarımla ağlıyor oluşumla alakalıydı. Gördüğüm tacizlerle, Her düştüğümde kalkmama yardım edecek hiç kimseyi bulamayışımla, yıllarca sırtımdan yediğim bıçaklarla, bana dönen parmakların sahiplerinin gözlerindeki ’’ne tuhaf kız’’ bakışıyla alakalıydı. Türlü başlı zorlukların insanlara getirisiyle ve tabiki de götürüsüyle alakalıydı.
Peki neydi o zaman büyüyorum isyanı?
Hayat seni ne kadar olgunlaştırırsa olgunlaştırsın, ne kadar belli başlı testlere ve derslere tabii tutarsa tutsun ve sen ne kadar güçlü bir insan olursan ol içinde yaşattığın küçük bir çocuk varsa ve bu çocuğu dinlediğin, onunla ilgilendiğin zamanlar çoğunluktaysa şanslı bir insansın demektir. Bu çocuk senin zayıf tarafın, yumuşak karnın olarak görünse de o aslında sahip olduğun en büyük hazinedir. En masum, en savunmasız fakat en özel halin. Çoğu zaman başındaki dertlerden dahi içindeki çocuğun elini tutarak kurtulursun. Andan zevk almak, hayatı rutine bağlamamak, yediğinden, içtiğinden, baktığından tuhaf bir mutluluk duymak ve her şeyden önemlisi ufak şeyler üzerinden sevinç naraları atmaktır bu çocuk. Seni yaratıcı kılar, seni cesur kılar, seni meraklı kılar, araştırmacı halin ondan gelir ve bazen kendine sarılmana bile sebebiyet verebilir.
Ve an gelir içindeki bu çocuğun sesini daha az duymaya başlarsın, günlük hayatında çok daha nadir karşılaşırsın onunla, hatta ve hatta sebebini bilmediğin tuhaf bir özlem halinin sebebi dahi onu kaybediyor oluşundur. İçinde garip bir acı vardır, birileri birinin yasını tutuyordur ama anlam veremezsin. Bir süre sonra fark edersin içindeki çocuğun ateşler içinde yataklara düştüğünü, bir vebaya yakalanmış ve ölümüne çok az kalmıştır. En acımasız yanı ise senin onu hastalığın son evresindeyken fark ediyor oluşundur. Canın yanar, kalbin parçalanır, ruhunu kaybetmiş gibi hissedersin. Bazen boşluğa öylece dalıp gidersin. Ve içindeki çocuğun her can çekişinde, her ölüme biraz daha yaklaşışın da çevrendeki insanlarda şu kelimeleri duymaya başlarsın. ‘’ Ne güzel artık tam bir yetişkin olmuşsun. ‘’ ‘’ Aferin kızım/oğlum hayatını düzene sokmaya başlıyorsun. ‘’ ‘’ Bak gördün mü başarmak bu kadar zor değilmiş. ‘’ ‘’ İyi gidiyorsun aman bozma. ‘’ ‘’ Yaşında davranmaya başladın sonunda. ‘’ ‘’ Kalıbının insanı olmuşsun. ‘’
Bahsettiğim büyüyorum selsenişi tam da buydu. İçimdeki çocuk yataklara düştü. Ateşler içinde ve ben onu nasıl kurtaracağımı, nasıl hayata döndüreceğimi bilmiyorum.
Bir yetişkin olarak şunu söyleyebilirim ki; büyümek istemiyorum.