Bir gençlik düşünün;
İdealleri için bütün gayretiyle çalışan ve çabalayan. İdealsiz olmayı ölü olmaya benzeten…
İdealleri olan insanın güçlü inancı vardır, sevgisi ve dostluğu tamdır. Onun sevgisi ve dostluğundan şüphe edilmez ne eksiktir ne de yarımdır, çünkü o kişi değil bir düşünce, inanç, ülkü, ilke ve değerleri vardır. Bu idealler, insanlıkla, evrenle, bütünle ilgilidir. Bu idealler; bütün bir millete, bütün dünyaya, bütün insanlığa barış, hak, adalet, güven, huzur ve mutluluk getirmeye yöneliktir. Amaçlı insan, idealleri için vardır, idealleri için yaşar, idealleriyle yaşar, hayatını idealleri uğruna harcayarak geçirir. Gayesiz insan; rüzgâr önündeki çöpe, denize atılan tahtaya, ateşe atılan yakıta, topraktan çıkan ota benzer.
İdeali olan gencin zaferi de tabi ki büyük olur. Üstat Sezai Karakoç’ un deyişiyle; “İdeallerin güçlükleri, hayatın kolaylıklarından daha büyük haz verici manevi zenginliklerin kaynağıdır.” bu düsturu ilke edinerek yol alır.
Bir gençlik düşünün ki;
Tembellik, hazıra konma, hırs ve kıskançlığın kendisinden uzak, bilgi ve ahlak yönünden doruğa ulaşmış…
Tembel insanlar bir şeyler yapmaya sıcak bakmaz, sorumluluk almak istemez ve başkaları adına bir şeyler yapmayı istemez. Hazır olsun gelsin her şey ayağıma diye düşünür ve bekler. Kendisinin sahip olduğu şeylerin kimse de olmasını kabullenemez. Sözde var olur ama faaliyete sonsuza gömülmeye mahkumdur.
Bir gençlik düşünün ki;
Mücadele ruhunu defalarca kaybetmiş olmasına rağmen davasına sıkıca sarılabilen. İman eden, bütün gayretiyle çalışan sonunda eline geçeni hoşnutlukla karşılamayı bilecek…
Mücadele, “mazeretsiz ve bahanesiz mutlak başarıya ulaşma yolunda harcanan emektir.” İşin garip yanı her zaman bu sürecin sonu bellidir. Mutlak başarıdır her zaman, eğer mücadele ruhun varsa! Elde ettiğin başarısızlık ise dışarıdan başarısızlık görünen bu durum bir sonraki adımda yürüdüğün yoldan temizlenmiş taş parçalarıdır, iyi bir şeydir aslında.
Herkes potansiyellerinin farkında olsa, bir adım atsa belki de insanlığın gittiği yön değişecektir. Sahip oldukları sorumluluk bölgelerini zihinlerinde genişletmeyi başarabildiklerinde mutlak başarı insanlar için bir yaşam tarzına dönüşmeye başlayabilecek.
Geçenlerde bir blog sayfasında okuduğum güzel bir yazıyı aktarmak isterim; “Bir gün o çocuk büyür, yolda “Tek Başına” ilerlemeye başlar, bir hedef koyar, kendi kaderini değiştirir, insanlığın kaderini değiştirir ve kendi çocuğunun yanında milyonlarca çocuğunda kaderini değiştirebilir. O çocuğun sorumluluk bölgesi evi değil tüm dünya olur. “
Dünyayı değiştirmek çok kolay. Bugüne kadar değiştirilememesinin tek sebebi sadece yeterince istenmemiş olmasıdır…
Bir gençlik düşünün ki;
İlk ve hakiki düşmanının cehalet olduğunu bilen ve bu yüzden en son ilmi gelişmeleri takip edip öğrenmeye gayret gösteren. Öğrenmekle kalmayıp, faaliyete dökerek kendinden sonraki gençleri bilinçlendirebilen…
İlme verilen önemi Alak Suresi – 1/5. Ayetlerde de açıkça görebilmekteyiz; “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” tan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” Dinimiz okumaya, araştırmaya ve ilme büyük önem vermiştir. Nitekim Cenabı Hak, ilk inen ayetlerde Hz. Peygamber ve onun şahsında tüm Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir.
Öyle bir gençlik düşünün ki;
Nuri Pakdil’ in deyişiyle Yalnız Ardıç olabilmek yani tam manasıyla devrimci olabilmek…
Seneleri, yılları ve asırları devirerek bir başına zamana ve olaylara şahitlik eder. Asla kimseyi suçlamaz, yargılamaz, savunmaz. Ama gölgesini de kimseden ve hiç bir şeyden esirgemez. Bütün hareketi kendi içindedir. İşte Devrimci duruşu, Müslüman duruşu, İnsan duruşu. Ve tıpkı bu yalnız ardıç gibi tek başıma dimdik herkesi ve her şeyi kucaklayan bir gençlik.
Öyle bir gençlik düşünün ki;
Hürmetini makam ve mevkilere değil insana insan olduğu için değer veren olabilmek…
Suya bir taş attığınızda, oluşan halkalar genişleyerek ilerler. Taşın büyüklüğü, bu halkaların gücünü, hızını ve gidebileceği mesafeyi belirler. İnsana gösterilen hürmetin ölçüsü de hürmetin insanlar üzerindeki etkisinin belirleyicisidir.
Başarılı insan, insana verdiği değeri ve hürmeti, paranın ya da mevkiinin yaptırım gücüne göre vermez. İnsana hürmet ve değer vermek, o insanın ne olduğuna, kim olduğuna göre değil, insani değerlere göre yapandır. Çünkü insanlık değerlerine ve erdemlere ulaşmak, ancak erdemliliğin kazanılacağı zorlu yolculuk sırasında elde tecrübeyle elde edilir. Bu yolculuk, yaratılışın bize çizdiği yolculuktur. Bu yolculukta, başarılar başarısızlıklar da vardır.
Sonuç olarak, öyle bir gençlik geliyor ki; makamların sunulduğu değil, kitleleri peşinden sürükleyerek makamları eline geçiren bir gençlik vesselam…
Gümüşhane Dernekler Federasyonu
Gençlik Kolları Başkan Vekili
Mak. Yük. Müh. Burhan GÜL