Bir çığlık kopuyordu sesini duymadığı.. Ama emindi; bir yerlerde bir çığlık kopuyordu.. Hissediyordu.. Vücudunun her kademesine, her bölgesine, her hücresine kadar sirayet eden bir çığlık.. O kadar yüksek bir perdeden kopuyordu ki çığlık, hükümetler devirebilir, dünya savaşları çıkarabilir, anne rahmindeki çocukları intihara sürükleyebilirdi. Ama çok yüksek perdeden kopuyordu çığlık. O kadar büyük bir güçle kopuyordu ki; Hükümetler duymadı, paranın azametine kapılmış savaşlar susmadı, anneler çocuk doğurmaya devam etti..
Bir müezzin görece yanık sesiyle ezana başladı. Bir zangoç kilisenin çanına davrandı büyük bir güçle. Toplandı tüm dünya. Toplandı ve başladı büyük bir huşu içinde ibadetine. Sesler birbirine karışmıyordu nedense. Ve bir çığlık kopuyordu. Ezana bulaşan, çanlara karışan ve sinagog duvarlarında yankılanan.. Bir çığlık.. Kimsenin ayırdına varamadığı, duyumsayamadığı, kavrayamadığı ulu bir çığlık..
Babil’in asma bahçelerine de dokunmuştu bir gün.. Giza piramitlerine de.. Hatti’ nin ülkesinde de yankılandı biliyorum. Kolezyum’ un duvarlarını çarpa çarpa yıkmıştı. Ayasofya’nın kubbesini yerinden oynatmıştı birkaç kere. Pisa Kulesi’ ne farklı bir açı katmıştı mesela. Mona Lisa’nın yüzüne üflemişti birgün. Avignonlu kadınlarda ete kemiğe bürünmüştü hatta.
Altı üstü bir çığlıktı işte.. Altı da üstü de gök kubbeyi titreten bir çığlık..