Yanında oturan oğluna derdini anlatamadıkça boynundaki damarlar iyice belirginleşti yaşlı adamın. İçindeki panik ve tedirgin ruh halinin gücü el hareketlerine hükmediyordu. Farklı şekillere giren elleri ve parmakları genellikle kalem ve kağıt oluyordu. İşaret parmağıyla avucunun içine çizdiği yazılar “sözleşme” ve “imza” kelimelerinden dışarı çıkmıyordu. Dudakları ise anlaşılamayan her kelime için ayrı ayrı vurgu yapıyordu. Yine anlaşılmadığını fark eden yaşlı adam sessizleşti. Dinlenmek için zamanını değerlendirircesine oturduğu bankta bitkin bir halde uzun süre etrafına bakmak istedi. Bulunduğu yer şehrin en kalabalık parkı olsa da bu karmaşada onu anlayan bir tek kişi bile yoktu. Önünden geçip giden insanların her biri adeta ruh gibi yürürken kendi düşünceleriyle hayatlarını gözden geçirdiklerinde yüzlerine vurduğu duygularını gizleyemiyorlardı. “Hayattan kopmuş ve umursamaz insanların ekşimiş surat ifadeleri.” Yaşlı adam her insan için bu lafı söyleyip ardından da onların hatalarının kendi hatalarından daha büyük olup olmadığını kendi içinde çözümlemeye çalıştı. Hatalarını gözden geçirirken istem dışı kafa derisini yolarcasına uzayıp mantar olmuş tırnaklarıyla başını kaşıdı. Her birini sırayla hatırladıkça kaşıma hızı adım adım arttı. Ta ki canı acıyana kadar. “Ah!” Belli ki beyazlamış kısacık saçlarının arasında bir yara daha oluşmuştu.
-Sorun yok oğlum. Kaldığımız yerden devam edelim.
Bir kez daha sabırla anlatmaya çalıştı yaptığı yanlış seçimleri. Anlatırken aynı yöntemden devam etti. Kelimeleri bir taraftan söyleyip bir taraftan eline çizerken pişmanlık içini kemiriyordu adeta. Fakat artık bunu aşması gerekti, oğluna anlatmalıydı ki geceleri rahat uyuyabilsin.
-Yanlış yaptım. Yanlışımı düzeltebilirim sandım ama başaramadım. Daha çok dibe battım. Farkına varamadan onlar beni tuzağa soktu. Her şeyimi kaybettim.
Usulca bekledikten sonra ani bir çıkış yaparak konuşmaya devam etti.
-Bak yavrum beni iyi dinle! Ağzımdan çıkan kelimelere de dikkat et! Beni bu hale getiren kişi şu ilerideki kahvehanede oturan siyah paltolu kırmızı atkılı pislik. Aman ha o adamdan uzak dur. Anladın mı Sİ-YAH PAL-TO-LU, KIR-MI-ZI AT-KI-LI.
Hecelediği kelimeleri oğlu anlayabilsin diye ikinci kez tekrar etmek zorunda kalması onu iyice sinirlendirip oturduğu bankın üzerine elini sertçe vurmasına sebep oldu. Göz bebekleri büyüdü ve kaşlarını çattı. Aynı zamanda aceleci ama bir o kadarda iddialı bir tavrı vardı. Oğlunun kendisini koruyabilmesi için bu olanları öğrenmesi gerekti. Yaşlı adam elbet bir gün ölecekti ve oğlu yapayalnız kaldığında kendi başının çaresine bakabilmeliydi.
-Doğru söylüyorsun ama bu işleri başımıza açan sensin.
Adam tanıdık ses tonunun verdiği huzurla arkasını döner dönmez karısının suçlayarak bakan yeşil gözleriyle karşılaştı. Büyük bir şaşkınlıkla ayağa kalkıp karısına yaklaştı.
-Sen benim aklımı okuyabiliyorsun!
-Çünkü sen bizden bir türlü vazgeçemedin.
Eski günlerdeki gibi sorduğu sorunun cevabını dinlemeden karısının gözlerinin içinde yeniden kaybolup gitti. O zamanlara dönmek için neler vermezdi. Karısına sarıldığı o anlardaki hissettirdiği güven duygusu paha biçilmez bir histi. Maalesef artık karısında uyandırdığı tek his nefretti.
-Oğlumuzu artık rahat bırak. Öğreneceğini öğrendi.
-Hayır.
-Eski günleri unut, olan oldu. Hayatının geri kalanı normal insanlar gibi huzur içinde yaşa.
-Hayır!
-Beni ise artık şu kafanda çıkar!
-HAYIR!
Yaşlı adamın çığlığı güvercinlerin telaşla uçmasına neden oldu. Bir yandan panik halinde dönerken bir yandan da yine kafa derisi acıyana kadar başını kaşıyordu. “Hayır” kelimesini tekrar tekrar mırıldanırken ses derinden geliyor olsa da parkın ilk kez görülmüş bu sessiz hali yüzünden insanlar gayet net duyuyorlardı. Bazı kesim şaşırmış halde pür dikkat adamı izlerken bazı kesim ise hiç aldırış etmeden işlerine devam etti.
-Pardon afedersiniz ama neler oluyor?
Kadının elleri ağır poşetlerle dolu olmasına rağmen meraklı tavrı yorulmuş bedenini es geçip bu soruyu sormasına neden oldu. Halbuki biraz önce eve gitmek için koşar adımlarla yürümesine rağmen şimdi ise onca yükle durmuş ve duymakta ısrar ettiği cevabı bekliyordu. Karşısındaki saçları yarıya kadar beyazlamış adam ise gayet rahat bir şekilde banktan kalktı ve ağır adımlarla kadının tam yanına doğru yürüdü.
-Klişe bir lafla izah edeyim, bu bizim mahallenin delisi.
Bankta oturan arkadaşlarının da duymasıyla beraber uzunca bir kahkaha attıktan sonra tekrar kadına döndü. Kadın ise alaycı bakışlarıyla olumsuz anlamda başını iki yana salladı.
-Bu durumun komik olduğunu düşünmüyorum.
-Bakın hanımefendi, ben emekli olduğumdan beri bu saatlerde parkta yürüdükten sonra arkadaşlarımla hep bu bankta otururum. Laflarız, eğleniriz vesaire. Bu deli adam ise hep oradadır. Tam karşımızdaki bankta oturup kendi kendine konuşmaya başlar. Her gün aynı kelimeler, aynı cümleler…
-Sizin bu duruma alışmanız bir şeyi değiştirmez. Zavallı adam kim bilir neler yaşadı. Ama siz burada oturmuş onunla dalga geçiyorsunuz.
-Sadece biz değil…
-Doğru sadece siz değil, buradaki birkaç insan da sizin gibi boş kafalara sahip ki dehşet verici durumları normal karşılıyorsunuz.
Hararetli tartışma kadını daha da yordu. Duyarlı kişiler görmeyi umuyordu ama yanılmıştı. Olayı merak etme sebebi de buydu, bazı kişilerle birlik olup yaşlı adama yardım etmek. Onlar karşılıklı birbirlerine nefretle bakarken başka bir adam yanlarına geldi. Adamın arkadaşı olduğu çok belliydi. Hem arkadaşını savunacaktı hem de ortamı yumuşatacaktı.
-İstemeden kulak misafiri oldum ama ben size konuyu özetleyeyim ve herkes işine baksın. Biraz önce kendini parçalayan fakat şimdi sakinleşen bu yaşlı adam iki sene önce hem varlığını hem de karısını ve biricik oğlunu kaybetti. Bir hırsla hiç tanımadığı insanlara resmen hayatını bağladı. Aniden ve basitçe zenginleştiler ama zamanla dibe çöktüler. Önünde sonunda güvendiği insanlara istediklerini veremeyince onlar da karısını ve oğlunu öldürdüler. Asıl biz bu hikayeyi duyduktan sonra onu umursamamaya başladık. Yoksa her gün bu şekilde kendine zarar vermesi bizim de içimizi cız ediyor.
-Anladım.
Kadın ne söyleyeceğini bilemedi. Yaşlı adama müstahak mı demeliydi yoksa biraz önce dediklerinin arkasında durup tartışmayı devam mı ettirmeliydi. En iyisi eve gitmekti. Bu olanları unutmak ve kendi yaşamına devam etmek.
-Tabi siz de tepki göstermekte haklısınız çünkü bugün gerçekten kendini ağır yaraladı. Öyle bir bağırdı ki baksanıza parktaki insanlar hâlâ tedirgin halde yürüyorlar. Sanırım durumu iyice fenalaşıyor.
Uzun bir sessizlikten sonra hayat bir şekilde devam etti. Kadın yine koşar adımlarla eve yürürken, yeni emekli olmuş adamlar keyfini sürercesine eğlenip gülüyorlardı. Yaklaşık bir saat sonra park normale döndü. Acı olayı yaşayanlar çoktan evlerine varmış aileleriyle vakit geçirirken parka yeni gelenler olaydan bihaber yaz akşamının tadını çıkarıyorlar. Yaşlı adam ise ayakta öylece durmuş yıldızlara bakıyor. En çok da geceleri sakince durabiliyor. Ona göre herkes teker teker kayboluyor, parkta sadece o kalıyor. Yanından geçen insanların gürültülerini hiç duymuyor. Duymak istemiyor. Kendi içindeki çığlığını bile susturabiliyor en sevdiği akşam vaktinde. İşte o zaman uyuması gerektiğini anlıyor. Huzur tüm benliğini kaplamışken yavaşça banka uzandı. Gözlerini yumdu. Yarın yeni bir gündü. Oğluna anlatması gereken çok konu vardı. İçinden sürekli “Hemen uyumalıyım.” cümlesini geçirirken çoktan uyuyakalmıştı.